20 Kasım 2025 Perşembe

40 soruda Selahattin Demirtaş dosyası: AİHM kararlarına ve Anayasa'ya rağmen cezaevinde 9. yıl doldu!


40 soruda A'dan Z'ye Selahattin Demirtaş dosyası: AİHM kararlarına ve Anayasa'ya rağmen cezaevinde 9. yıl doldu!




GÖKÇER TAHİNCİOĞLU 
---------------------------

 Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasından bugüne 9 yıl geride kaldı, Demirtaş, cezaevindeki 10. yılına girdi. Üstelik, 2018’de, 7 yıl önce AİHM’nin verdiği ihlal kararına, anayasanın AİHM kararlarının ve uluslararası sözleşmelerin yerel mahkeme kararları ve yasalardan üstün olduğunu açık biçimde vurgulayan 90. Maddesi gereği, bu kararın uygulanması zorunluluğuna rağmen cezaevinde tutuluyor. Sadece Demirtaş değil, Kobani dosyası kapsamında tutuklanan çok sayıda siyasetçi de cezaevinde. Aynı davada yargılanan Sırrı Süreyya Önder ise benzer suçlamalardan beraat etmiş, yaşamını yitirene kadar yeni çözüm sürecinin baş aktörlerinden biri olmuştu. AİHM’nin ardı ardına verdiği mahkûmiyet kararları, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye için yaptırım sürecini işletmesi Demirtaş’ın tahliyesini sağlamadı. Cezaevinde tutulmasına gerekçe gösterilen Kobani davasında yaşananlar ise tarihe geçecek nitelikte. AİHM, son olarak tam da Demirtaş’ın cezaevinde 9. yılını doldurduğu dün akşam saatlerinde Türkiye’nin yaptığı itirazları reddetti. Böylece ihlal kararları kesinleşti ve anayasaya göre Demirtaş’ın tahliyesi gerekiyor. Ancak buna rağmen kararın uygulanıp uygulanmayacağı konusundaki kuşkular sürüyor.


Skandallar, tartışmalar, yargıya müdahale iddialarıyla gündeme gelen davada bugüne kadar yaşananlar, Demirtaş’ın cezaevinde tutuluyor olmasına gerekçe yapılan süreç özetle şöyle:

1- Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasına neden olan Kobani davası neden ve ne zaman açıldı?

Çözüm sürecinin devam ettiği 2014’te IŞİD, Suriye’de, YPG’nin kontrolündeki Kobani’ye saldırdı. Bu süreçte Kuzey Irak’tan Kobani’ye destek verilmesi için Türkiye’den koridor açması talep edildi. Hükümet, bu koridoru uzun süre açmadı. HDP Merkez Yürütme Kurulu da bu konuda çağrı yaptı. Bu süreçte, 6-8 Ekim tarihleri arasında Doğu ve Güneydoğu’daki pek çok kentte eylemler yapıldı. Çıkan olaylarda 46 kişi yaşamını yitirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem yaptığı konuşmalarda, 6-8 Ekim 2014’teki Kobani olaylarından Demirtaş’ı sorumlu tuttu. Demirtaş’ın halkı sokağa dökerek olaylara neden olduğunu iddia etti. Ankara Başsavcılığı, çözüm sürecinin devam ettiği o dönemde, HDP MYK üyeleri hakkında soruşturma açtı ve milletvekili olan isimlerle ilgili fezleke hazırlayarak Meclis’e gönderdi. AKP’nin tek başına iktidar olmak için gerekli oyu alamadığı 7 Haziran 2015 seçiminden sonra çözüm süreci sona erdi. 1 Kasım 2015’teki yenileme seçimine kadar yaşanan dönemde, Diyarbakır, Suruç, Ankara gibi yerlerde IŞİD tarafından, kanlı bombalı saldırılar gerçekleştirildi. AKP’nin yeterli oyu aldığı bu seçimden sonra, başkanlık sistemi tartışmaları başladı. Aynı dönemde dokunulmazlıkların kaldırılması da gündeme geldi. Demirtaş hakkındaki 31 nolu fezleke, Kobani olayları ile ilgiliydi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra “terör örgütü üyeliği, yöneticiliği” suçlamasıyla bu fezlekeden de işlem yapıldı. Diyarbakır Başsavcılığı, Ankara’dan gelen fezlekeyi diğer fezlekelerle birlikte iddianameye dönüştürdü. Ancak bütün bu gelişmelerden yıllar sonra, 30 Aralık 2020’de, 108 sanık hakkında ayrı bir Kobani davası açıldı.

2- Selahattin Demirtaş, ne zaman ve neden tutuklandı?

Demirtaş, HDP Eş Genel Başkanı olduğu dönemde, 4 Kasım 2016'da, Diyarbakır'da gözaltına alınarak tutuklandı ve Edirne F Tipi Cezaevi'ne konuldu. Aynı gün, Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ, HDP milletvekilleri Selma Irmak, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik, Nursel Aydoğan, İdris Baluken, Ziya Pir, Sırrı Süreyya Önder, Faysal Sarıyıldız, İmam Taşçıer, Abdullah Zeydan, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de gözaltına alındı. Yüksekdağ, Irmak, Encü, Baluken, Zeydan, Tuncel de tutuklanan isimler arasında yer aldı.

3- Demirtaş ve bu isimler, milletvekili dokunulmazlığına rağmen nasıl tutuklandı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmaları ve Kobani olayları nedeniyle HDP'yi suçlamasının ardından dokunulmazlıkların kaldırılması tartışması başladı. Dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, "Anayasaya aykırı ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına 'evet' diyeceğiz" açıklamasının ardından hazırlanan düzenleme Meclis'e getirildi. 20 Mayıs 2016'da TBMM, hakkında fezleke hazırlanan isimlerin dokunulmazlıklarını kaldırdı.

4- Demirtaş, hangi suçlama nedeniyle tutuklandı?

Demirtaş, dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra “terör örgütü üyeliği, yöneticiliği” suçlamasıyla tutuklandı.

5- Demirtaş, sadece Kobani olayları nedeniyle mi tutuklandı?

Demirtaş hakkındaki iddianame 31 Ocak 2017'de kabul edildi. İddianamede Demirtaş, Kobani olaylarından sorumlu tutuldu ve 'terör örgütü yöneticiliği', 'terör örgütü propagandası yapmak', 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet', 'halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik', 'halkı kanunlara uymamaya tahrik', 'suç işlemeye tahrik' ve 'suçu ve suçluyu övme' suçlamalarından 43 yıldan 142 yıla hapsi talep edildi. Demirtaş'ın hakkında Diyarbakır'da açılan bu dava, hakkındaki 31 ayrı fezlekeyle birleştirildi. Davanın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesine karar verildi.

6- Anayasa Mahkemesi ve AİHM, Demirtaş'ın başvuruları için hangi kararları verdi?

Anayasa Mahkemesi, Demirtaş'ın, tutuklamanın ölçüsüz ve hukuksuz olduğu yönündeki başvurusunu kabul edilemez bularak, 21 Aralık 2017'de reddetti. AİHM ise 20 Kasım 2018'de, tarihi nitelikte bir karara imza atarak, Demirtaş'ın haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin ihlal edildiği belirtildi. Söz konusu madde, tutuklamanın ve açılan davanın siyasi saiklerle yapıldığını düzenliyor. Türkiye, ilk kez bu maddeden mahkûm oldu. AİHM, bu maddeye işaret ederek, Demirtaş'ın hukuki değil siyasi nedenlerle tutuklandığına karar verdi ve derhal tahliyesini istedi.

7- Demirtaş, AİHM kararı uyarınca tahliye edildi mi?

Hayır. Anayasa'nın 90. maddesine göre AİHM kararları bağlayıcı olmasına rağmen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararının kesin nitelikte olmadığı ve durumu değiştiren bir gelişme yaşanmadığını belirterek, tahliye talebini reddetti. Mahkemenin, 30 Kasım 2018 tarihli bu kararından hemen önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'in verdiği kararlar bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" dedi.

8- Bu kararla ilgili tartışmalar yaşanırken, Demirtaş hangi davadan hüküm giydi?

AİHM kararının uygulanmasının zorunlu olduğu tartışmaları yaşanırken, sürpriz biçimde, Demirtaş'ın İstanbul'da 2013'te yaptığı bir konuşma gerekçesiyle yargılandığı dava, kesin hükme bağlandı. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Demirtaş'a 4 yıl 8 ay, Sırrı Süreyya Önder'e 3 yıl 6 ay ceza vermesine ilişkin karar, istinaf mahkemesi tarafından büyük hızla ele alındı ve cezalar 4 Aralık 2018'de onandı. Böylece Demirtaş, AİHM'nin karara bağlamadığı bir başka dosyadan hükümlü hale geldi.

9- Demirtaş, bu dosyadan hükümlü hale geldikten sonra tutuklu olduğu ana dava dosyasında gelişme oldu mu?

AİHM Büyük Daire, Türkiye'nin itirazı üzerine Demirtaş dosyası ile ilgili 18 Eylül 2019'da duruşma yapılacağını açıkladı. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmadan hemen önce 2 Eylül 2019'da daha önce tahliyesini reddettiği Demirtaş'ın tahliyesine hükmetti. Demirtaş, zaten hükümlü hale geldiği için cezaevinden çıkamadı. Mahkemenin bu kararını AİHM'ye sunan Türkiye, Demirtaş'ın, AİHM'nin işaret ettiği dosyadan tahliyesine karar verildiğini bildirdi.

10- Hükümlü olmasına rağmen, AİHM kararının verildiği dönemde Demirtaş'ın serbest kalması gerektiği yönündeki başvuruların dayanağı neydi?

Çıkartılan 1. Yargı Paketi ile denetimli serbestlik süreleri yeniden belirlenmişti. Demirtaş'ın 2016'da tutuklandığını dikkate alan avukatları, yargı paketi ve denetimli serbestlik sürelerine göre cezasının tamamlandığını hesapladı. Avukatlar, Demirtaş'ın diğer dosyadan da tahliye olduğunun dikkate alınarak serbest bırakılması için İnfaz Savcılığı'na başvurdu.

11- Bu hesap dikkate alındı mı, Demirtaş mükerrer bir dosyadan tutuklanarak mı cezaevinde tutuldu?

Kanunen hesaplamanın dikkate alınması gerekiyordu. İnfaz Savcılığı da bu yönde işlem yaptı ve cezasını tamamladığı sonucuna vardı. Ancak henüz infaz savcılığı başvuruyu değerlendirirken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 Eylül 2019’da, Kobani olayları ile ilgili yeni bir soruşturma açıldığını belirterek, Demirtaş ile Yüksekdağ’ın bu soruşturma kapsamında yeniden tutuklanmasını talep etti. Aynı tarihte yeni tutuklama kararı verildi. Böylece, yeni tutuklama kararıyla Demirtaş’ın serbest bırakılmasının önüne geçildi. Avukatların, bu soruşturmanın konusunun yargılandığı dava ile aynı olduğunu belirterek yaptıkları itirazlar da sonuç vermedi. Avukatlar, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’ye yeniden başvuru yaptı. 31 nolu fezleke, Demirtaş hakkındaki ana davada zaten yer almasına rağmen, yeni tutuklamanın da konusu yapılmıştı. İkinci kez dosyadan ayrılmış gibi gösteriliyordu. Savcılığın, “evrakta sahtecilik” yaptığı iddiasıyla başvurular olsa da sonuç değişmedi.

12- Anayasa Mahkemesi, bu başvuruyu karara bağladı mı?

Anayasa Mahkemesi, 19 Haziran 2020'de, tutukluluktaki makul sürenin aşıldığını, tedbirin ölçülü olmadığını belirterek hak ihlali kararı verdi.

13- Anayasa Mahkemesi, iktidarın tepkisini çekebilecek bu kararı nasıl verdi, karar uygulandı mı?

Anayasa Mahkemesi bu kararı verdiğinde, Demirtaş’ın başvurusuna konu olan ana davadaki tutukluluğu zaten sonlanmıştı. Demirtaş, yeni bir soruşturmadan tutuklanmıştı. Anayasa Mahkemesi de vereceği kararın mevcut durumunu etkilemeyeceğini göz önünde bulundurarak bu kararı verdi. Buna rağmen yapılan tahliye başvurusu da reddedildi.


14- AİHM Büyük Daire, nasıl bir karar verdi?

Büyük Daire, Demirtaş'ın haklarının ihlal edildiğine yönelik ağır bir karar verdi. Türkiye'yi yeniden "siyasi nedenlerle tutuklama kararı verdiği" gerekçesiyle mahkûm eden AİHM, kararların uygulanması ve Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması gerektiğini de vurguladı. AİHM, dokunulmazlıkların kaldırılmasının da anayasa değişikliği hakkının kötüye kullanılması anlamına geldiğini belirterek, diğer tutuklu HDP'lilerin de serbest kalmaları gerektiğine örtülü biçimde işaret etti. Demirtaş'ın seçme ve seçilme, ifade özgürlüğü haklarının da ihlal edildiğine, cezaevinde tutularak iki seçim kampanyasını kaçırdığına dikkat çekildi. Demirtaş'a mal edilen ve çok eleştirilen Kobani eylemleri sırasında atılan tweetin ise tamamen protesto özgürlüğü kapsamında olduğu vurgulandı. Kararda, Demirtaş'ın, bu dönemde olay yaşanmadığı, olayların 3 gün sonra hükümet yetkililerinin açıklamalarından sonra meydana geldiği savunmalarına da dikkat çekildi. Erdoğan'ın, çeşitli dönemlerde kararın uygulanmayacağına yönelik yaptığı açıklamalar da sıralandı.

15- AİHM'nin bu kararı uygulandı mı?

Hayır. Erdoğan, bu kararla ilgili olarak da şunları söyledi:

"Sadece burada verilen kararlar mahkemelerimiz tarafından değerlendirilir. AİHM bu kararı iç hukuk yolları tüketilmeden alarak istisnai bir uygulama yapmıştır. Kaldı ki biz bireysel başvuru adımını attığımız zaman Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'ni tüm yolları tüketme unsuru olarak gördük. Ondan sonra AİHM devreye girebilir. Bu şekilde bu adım atıldı. Şimdi görüyoruz ki tüm yollar tüketilmeden AİHM bu kararı almıştır. Bu adımlar tamamıyla siyasidir. Bunun da gerekçesini biliyoruz. Resmen çifte standarttır hatta ikiyüzlülüktür. Buradaki tartışmanın konusunun Avrupa Parlamentosu'nun terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile içli dışlı olan, elinde onlarca masumun kanı bulunan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. AİHM şu anda böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir. Bilmiyorsa, biz devamlı bunu söyleyeceğiz."

Erdoğan, yargı kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunu söyleyen muhalefetin, yetki sahibi olması halinde "eli kanlı" diye nitelendirdiği Demirtaş'ı serbest bırakacağını da ifade etti. Avukatların, AİHM kararı uyarınca yaptığı başvuru ise Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi'nce reddedildi. Mahkeme, kararına AİHM kararının tercüme edilmemiş olmasını gerekçe gösterdi.

16- Mükerrer soruşturma iddiaları sürerken Kobani davası nasıl açıldı?

Daha önce hükümlü olduğu ve cezasını tamamladığı dosya için Yargıtay Başsavcılığı, "Bozulması gerekir, eksik soruşturma ile karar verildi" görüşünü Yargıtay'a bildirdi. Yargıtay, bu dosyayı uzun süre karara bağlamadı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 Eylül 2019’da, Kobani olayları ile ilgili yeni bir soruşturma açıldığını belirterek, Demirtaş ile Yüksekdağ’ın bu soruşturma kapsamında yeniden tutuklanmasını talep etti. Aynı tarihte yeni tutuklama kararı verildi. Böylece, yeni tutuklama kararıyla Demirtaş’ın serbest bırakılmasının o dönemde önüne geçildi. Bu soruşturma, daha sonra genişletildi.

Demirtaş’ın ve diğer isimlerin zaten bu suçlardan yargılandığı itirazlarına rağmen, başsavcılık, 30 Aralık 2020’de Kobani iddianamesini hazırladı. O dönemde, 27'si tutuklu toplam 108 kişi hakkında düzenlenen iddianame, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. İddianamenin kabul edilmesiyle, yeni bir yargılama süreci başladı.

17- İddianamede hangi suçlamalar yer aldı?

Çok sayıda sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulunuldu. Buna gerekçe olarak 6 Ekim 2014’te “@HDPgenelmerkezi” hesabından  “Halklarımıza acil çağrı! Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı! Kobane’de duruş son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobane’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” şeklinde atılan twitter mesajı gerekçe gösterildi. AİHM, daha önce Demirtaş davasında bu mesajı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmesine rağmen, iddianamenin omurgasını bu mesaj oluşturdu. 108 sanıklı dosyada şu an Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel dahil 18 tutuklu sanık uzun süre cezaevinde tutuldu. Bu isimlerden aralarında Demirtaş’ın da bulunduğu 9’u halen cezaevinde.

 18- Soruşturma nasıl başladı?

İddianameye göre, soruşturma resmi olarak 13 Ekim 2014 tarihinde bir kişinin ihbar mektubu ile başladı. O kişinin gerçekte kim olduğu bilinmiyor. Soruşturma, uzun süre “suç işlemeye alenen tahrik” gibi 5 yıla kadar hapis cezası öngören bir maddeden yürütüldü. Daha sonra bu suçlama, “hükümete karşı silahlı isyana teşvik” (TCK 312) ve “devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozma” (TCK 302) suçuna dönüştü.

19- Soruşturmanın açıldığı dönem hangi gelişmeler yaşandı?

1 Haziran 2014 genel seçimlerinde HDP ilk kez katıldığı seçimlerde yüzde 13,1 oy oranı ile 80 vekillik kazandı. Şubat 2015'te hükümet yetkilileri ile HDP'liler arasında Dolmabahçe Sarayı'nda "çözüm süreci" toplantıları yapıldı. 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı düzenlendi. 20 Temmuz 2015’te Suruç’taki bombalı saldırıda 33 kişi yaşamını yitirdi. 10 Ekim 2015’te Ankara Gar Katliamı saldırısında 104 kişi öldü. Bu saldırıların tamamı IŞİD tarafından gerçekleştirildi. 1 Kasım 2015‘te yapılan yenileme seçiminde AKP tek başına iktidar oldu. Erdoğan 16 Mart 2016'da, "Benim Kürt kardeşlerimi sokağa dökerek 52 kişinin ölümüne yol açan kişiler yargılanmayacak da parlamentoda boy gösterecek, arkasında PKK'nın, PYD'nin, YPG'nin olduğunu söyleyenler temiz olacak öyle mi? Parlamento gereğini yapmazsa; bu millet, tarih, bu parlamentodan hesabını sorar. Dokunulmazlıkları kaldır, gönder yargıya" açıklamasını yaptı. CHP’nin desteğiyle, 20 Mayıs 2016’da, HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı.

20- İddianame hazırlandıktan sonra hangi gelişmeler yaşandı?

30 Aralık 2020 tarihli 3 bin 530 sayfadan oluşan iddianame ve 324 klasörlük ekleri, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde “incelendi” ve 07 Ocak 2021’de iddianame kabul edildi. 26 Mart 2020’de Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ikinci heyet atanmasına ve mevcut heyetin sadece Kobani davası ve sonrasında gelebilecek bağlantılı davalara bakmasına karar verildi.

26 Nisan 2021’de ilk duruşmadan bir gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir videoyu “HDPkkiçinHesapVakti” tagı ile paylaştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “6-8 Ekim olaylarının failleri bugün hâkim karşısında, yani katiller için hesap vakti” şeklinde açıklama yaptı.

21- Dava dosyasında yer alan ve tartışılan belgeler hangileriydi?

İddianame kabul edildikten sonra dava dosyası da avukatlara verildi. Dosyada, 2019 tarihli bir yazı bulundu. Yazıda, Demirtaş’ın tahliye edilmesi halinde yeniden gözaltına alınmasına yönelik hazırlık yapıldığını gösteren bilgilerin yer aldığı görüldü. Bir başka klasörde ise davanın, HDP’nin kapatılması istemiyle açılacak davaya zemin oluşturabileceğini belirten çalışma notları çıktı. 26 Ekim 2018 tarihli bu nota göre, Ankara Başsavcılığı’na “HDP’lilere Kobani olayları bağlamında devletin güvenliğine karşı suçlar ve terörden dava açılması” öneriliyordu. “Böylece HDP’ye kapatma davası açılabileceği ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılabileceği” savunuluyordu.

Partinin eski yöneticileri hakkındaki davalara ek olarak, cinayet, cinayete teşebbüs, yaralama, mala zarar ve yağma suçlarından soruşturma açılması da teklif ediliyordu. Hakkında işlem yapılmamış 91 kişi de savcılığa anımsatılıyordu. Bu belgelere yönelik itirazlar ve soruşturma talepleri sonuçsuz kaldı.


22- Gizli tanıklar neden tepki çekti?

Demirtaş ve Yüksekdağ için verilen tutuklama kararlarından sonra dosyaya 3 ayrı gizli tanığın ifadelerinin eklendiği görüldü. Gizli tanıkların aynı gün, aynı heyete ifade verdiği saptandı. Gizli tanıklar, HDP’nin tartışılan Twitter mesajının örgüt talimatıyla atıldığını söyledi. Ancak ifadelerinde toplantının yapıldığı adresi hatalı biçimde verdiler. Toplantıda olmayan MYK üyelerinin de toplantıda olduğunu söylediler.

23- Davaya kimler katıldı?

Devletin tüm kurumları davada, “katılan” sıfatıyla yer aldı. Eylemlerden zarar gördükleri gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı, bakanlığın merkez ve taşra teşkilat birimleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Mit Müsteşarlığı, bankalar, belediyeler, yarı özerk kuruluşların tamamı dosyada şikayetçi ve katılan oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı da katılan sıfatı ile sanıkların cezalandırılmasını istedi.

24- Yargılama usulü neden eleştirildi?

Davaya, sadece bu dosyaya bakmakla görevli bir heyet atandı. Bu durum, “özel heyet” eleştirilerine yol açtı. Duruşmalar, Ankara merkezine 40 km uzaklıktaki Sincan Cezaevi kampüs duruşma salonunda görüldü. Duruşma periyotları kesintisiz 2 hafta duruşma, 1 hafta ara şeklinde yapıldı. Avukatlar ve sanıklar bu periyodun yorucu olduğunu, hazırlık yapamadıklarını belirtti ancak itirazları sonuç vermedi.

25- Mahkeme Başkanı niye değişti, neyle suçlandı?

4 Kasım 2021 tarihli kararnameyle, sürpriz biçimde Mahkeme Başkanı Bahtiyar Çolak görevden alındı ve yerine Yıldıray Kaya atandı. Görevden alınan Bahtiyar Çolak’ın 22 Mart 2022’de Atadedeler Çetesi adlı bir örgüte üye olduğu iddiasıyla gözaltına alındığı kamuoyuna yansıdı. Bu durum da adil yargılama tartışmalarına yol açtı ancak yargılamaya devam edildi.

26- Duruşmalarda hangi tartışmalar yaşandı?

Avukatlar, taleplerinin sürekli reddedilmesi, uzun duruşmalar, yorucu tempo, hazırlık imkânı verilmemesi gibi nedenlerle duruşmaları bir süre protesto etti. Mahkeme, avukatlar hakkında suç duyurusunda bulundu.

14 Nisan 2023’te Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman ve Bülent Parmaksız'ın iddianameye karşı beyanları esas alınarak, dosya savcılığa gönderildi ve esas hakkında mütalaanın hazırlanması istendi.

27- Savcılık, esas hakkındaki görüşünde iddialarını sürdürdü mü?

5 bin 268 sayfalık mütalaanın yaklaşık 50 sayfalık özeti boş salona okundu. Duruma tepki gösteren avukatlar, duruşma salonunu terk ederken mahkeme başkanı tarafından bu durum tutanağa “Bir kısım sanık müdafilerinin duruşmadan sıvıştıkları görüldü” şeklinde geçti. Mütalaanın okunmasından 2 hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz bu görevde olduğumuz sürece ne Selo çıkabilir ne o evlat katili çıkabilir. Çıkamaz, cezasını çekecek” açıklamasını yaptı.

Savcılık, iddialarını sürdürdü ve HDP yöneticilerinin PKK’nın talimatıyla hareket ettiğini, ölümlere neden olduklarını belirtti.


28- Savcılık; kim için, hangi cezaları istedi?

Savcılık, 36 sanık hakkında, sanıklar Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Ahmet Türk, Bircan Yorulmaz, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Cihan Erdal, Nazmi Gür, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün, Meryem Adıbelli, Sibel Akdeniz, Mesut Bağcık, Nezir Çakan ve Aynur Aşan için, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulundu.

Ayrıca sanıklar Demirtaş, Şenoğlu, Türk, Yorulmaz, Ürküt, Altınörs, Tan, Bilgen, Ata, Tuğluk, Yağcı, Yorulmaz, Barmaksız, Erdal, Gür, Yağlı, Ayna, Önder, Yıldırım, Kışanak, Kubilay, Şengül, Çelik, Oduncu, Tuncel ve Karaman'ın, aralarında Yasin Börü'nün de bulunduğu 6 kişinin öldürülmesine ilişkin "nitelikli insan öldürme" suçundan 6'şar kez daha ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması talep edildi. Böylece bu isimler için 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulunulmuş oldu.

Aynı suçlardan sanık Nezir Çakan ve Sibel Akdeniz'in 4'er kez, Meryem Adıbelli'nin ise 1 kez daha ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmesi istendi.

Bununla birlikte söz konusu sanıklar hakkında, mala zarar verme, hürriyeti tahdit, öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama ve hırsızlık, suçlarından ise farklı oranlardan süreli hapis cezası talep edildi.

72 sanığın dosyasının ise ayrılması talep edildi.

2023’te yeniden vekil seçilen ve TBMM Başkan Vekili olan Sırrı Süreyya Önder, AYM kararları gereği hakkındaki yargılamanın durdurulmasını talep etti ancak mahkeme bunu geri çevirdi.


29- Kobani davasının, HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davayla nasıl bir ilişkisi var?

Yargıtay Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle 21 Haziran 2021’de açtığı davanın omurgasını Kobani davası oluşturdu. Kapatma davasının iddianamesinde, Kobani iddianamesinin büyük bölümüne yer verildi. Ayrıca siyasi yasak talep edilen 687 kişinin içerisinde Kobani davası sanıkları da yer aldı.

30- Mahkeme, hangi kararları verdi?

Kamuoyunda "Kobani" veya "6-8 Ekim olayları" olarak bilinen, 2014 yılında yaşanan protesto ve şiddet olaylarıyla ilgili 18'i tutuklu olmak üzere toplam 108 kişinin yargılandığı davada mahkeme, eski HDP'nin eş genel başkanlarına ağır hapis cezaları verdi.

Eski HDP'nin eş genel başkanlarından Selahattin Demirtaş çeşitli suçlardan 42 yıl; Figen Yüksekdağ ise 30 yıl 3 ay hapis cezası aldı. İki siyasetçi için de tutukluluğun devamına karar verildi.

Tutuklu yargılanan Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli'nin ise tahliyesine karar verildi.

Karar açıklanırken savunma avukatları sıralara vurarak alkışlı protesto ile salonu terk ettiler.

Duruşmada açıklanan cezalardan bazıları şöyle:

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk'e "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 10 yıl hapis cezası verildi.

Gültan Kışanak hakkında “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. “Örgüt üyeliği” iddiası gerekçesiyle 8 yıl ceza verildi. Ceza yarı oranında arttırılarak 12 yıla çıkarıldı. Tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak hakkında tahliye kararı verildi. Emine Ayna da 12 yıl ceza aldı.

Sebahat Tuncel "örgüt üyeliği"nden 12 yıl hapis cezası verildi. Tuncel’in tutuklulukta geçirdiği süre göz önünde bulundurularak adli kontrol şartı ile tahliyesine karar verildi.
Eski HDP Milletvekilleri Aysel Tuğluk, Altan Tan, Ayhan Bilgen ile diğer sanıklardan Berfin Özgü Köse, Bircan Yorulmaz, Can Memiş, Emine Beyza Üstün ise kendilerine atfedilen suçlardan beraat etti.
Eski HDP milletvekili Ayla Akat Ata "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 9 yıl 9 ay, Emine Ayna aynı suçtan 10 yıl, partinin eski PM üyeleri Ayşe Yağcı ve Aynur Aşan ise 9'ar yıl hapis cezası aldı. Ayla Akat Ata ve Ayşe Yağcı'nın tahliyelerine karar verildi.
Ali Ürküt 13 yıl 4 ay, Alp Altınörs 18 yıl, Mesut Bağcık, Nezir Çakar, Meryem Adıbelli 9 yıl, Bülent Parmaksız 23 yıl, Günay Kubilay, İsmail Şengül 20 yıl 6 ay, Nazmi Gür, Pervin Oduncu, Zeki Çelik, Zeynep Kahraman 22 yıl 6 ay, Cihan Erdal, Dilek Yağlı 16 yıl ceza aldı.
Sırrı Süreyya Önder’in de aralarında olduğu 12 sanık hakkında beraat kararı verildi.



31- Karar için neden “ince ayar” yorumları yapıldı?

Mahkeme, soruşturma ve dava aşamalarında verdikleri ifadelerle cezaevinden kurtuldukları iddiası sıkça dile getirilen ve siyaseten HDP çizgisinden bütünüyle kopan Altan Tan ve Ayhan Bilgen için beraat kararı verdi. Beklendiği gibi ceza almadılar.

Çözüm sürecinin önemli aktörlerinden Sırrı Süreyya Önder hakkındaki karar merakla bekleniyordu. Zira yeniden vekil seçilen Önder, TBMM Başkanvekilliği görevini de yürütüyordu ve 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsinin istendiği davada kararlar açıklanırken TBMM’yi yönetiyordu.

DEP Milletvekilleri Leyla Zana, Ahmet Türk, Orhan Doğan gibi isimlerin Meclis’ten cezaevine götürülmelerine ilişkin görüntüler uzun yıllar hafızalardan çıkmadı. Önder’in de ağır ceza alması halinde tutuklanması söz konusu olacaktı. Önder, tüm suçlamalardan beraat etti. Üstelik Meclis kürsüsünden defalarca bu davanın siyasi olduğunu, tüm arkadaşlarıyla aynı eylemlere imza attığını açıklamasına, hepsinin beraat etmesi gerektiği yönündeki isyanına ve yeniden vekil seçilmeden önce ağır cezaevi koşullarında yeniden yıllarca yatmış olmasına rağmen…

Gültan Kışanak başta olmak üzere bazı siyasilerin hukuki durumları uzun süredir tahliyelerini gerektiriyordu. Bu isimlere de örgüt üyeliği ile sınırlı cezalar verildi ve tahliyeleri kararlaştırıldı. Mahkeme toplamda 12 kişi için beraat kararı verirken, 5 kişinin tahliyesine hükmetti. Tahliyeler ve bazı beraat kararları, “adaletli davranıldığı görüntüsünün verilmesi amaçlandı” yorumlarına yol açtı. 108 sanıktan 72’sinin dosyası ise ayrıldı.

32- Demirtaş ve diğer siyasiler hangi gerekçelerle bu cezayı aldı?

Mahkeme, dönemin HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş'a 42 yıl, Figen Yüksekdağ'a 32 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Bu cezalar aslında açılan onlarca davada verilen kararlarla oluştu. Sadece Demirtaş hakkında 47 ayrı suçlama vardı. Demirtaş ve Yüksekdağ bu davaların önemli bir bölümünden beraat etse de bu kadar yüksek bir ceza aldılar. Mardin Belediye Başkanı olan, 1982’den bu yana üç kez tutuklanarak yıllarca cezaevinde tutulan Ahmet Türk'e 10 yıl, Alp Altınörs'e 22 yıl 6 ay, Sabahat Tuncel’e 12 yıl ceza verildi. Toplamda 30 kişi onlarca yıl cezalar aldı. Bu cezalar, kararın onanması durumunda Demirtaş başta olmak üzere çözüm sürecinde HDP’de siyaset yapan etkili isimlerin onlarca yıl daha cezaevinde kalmaları anlamına geliyor. Cezaların neredeyse tamamı, Kobani eylemlerinden değil, farklı yer ve zamandaki konuşmalardan dolayı verildi.

33- Demirtaş ve siyasiler, Yasin Börü dahil altı kişinin ölümüne neden oldukları iddiası nedeniyle ceza aldı mı?

Hayır. Davanın en ilginç yanlarından biri Demirtaş ve diğer sanıkların yaptıkları açıklamalarla aralarında Yasin Börü’nün de olduğu 6 kişinin ölümüne yol açtıkları, bu nedenle de ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmeleri gerektiği yönündeki savcılık iddiasıydı. Toplumsal meşruiyet de önemli ölçüde bu isimlerin ölümüne dayandırıldı. Ancak mahkeme, ölümlerle ilgili suçlamalardan tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Zira bu suçlardan mahkûmiyet kararı verilebilmesini sağlayacak tek bir kanıt da yoktu.

34- Kararda, AİHM kararı tartışıldı mı?

Mahkemenin kararında AİHM’nin Demirtaş hakkında, bu dava nedeniyle verilen hak ihlali kararına ise tek satır olsun değinilmedi. Anayasanın 90. Maddesine göre AİHM kararlarının uygulanması zorunlu olmasına rağmen, dava sürecinde olduğu gibi AİHM yok sayıldı.

35- Karar, HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davayı etkiledi mi?

Kobani davası, HDP aleyhine açılan kapatma davasının da çekirdeğini oluşturuyor. Anayasa Mahkemesi için mahkeme kararları kapatma davalarında bağlayıcı değil ancak önemli bir kanıt niteliğinde. Bugüne kadar davayı bitirmeyen AYM’nin, Kobani davasını beklediği söyleniyordu. Ağır cezalar içeren karar, kapatma davasının akıbeti konusunda da net ipuçları taşıyor. Sanıkların devletin birliğini bozmaya yardım gibi ağır bir suçtan ceza almaları, kapatma davası açısından doğrudan, önemli bir kanıt niteliğinde… Ancak bu süreçte DEM Parti kuruldu ve HDP gündemden çıktı. AYM ve Yargıtay Başsavcılığı da kapatma davası ile ilgili olarak bugüne kadar yeni işlem yapmadı.


36- Gerekçeli karar yazıldı mı, kararda neler savunuldu?

Gerekçeli karar, karar verildikten tam 13 ay sonra yazıldı. 12’si beraat eden 36 kişi hakkında verilen hükme ilişkin gerekçeli karar 32 bin 630 sayfadan oluştu.

Kararda hüküm giyen sanıkların 6-8 Ekim olayları sırasında meydana gelen şiddet olaylarından sorumlu tutulmadıkları bildirildi.

Ancak dosyanın bir bütün halinde değerlendirilmesinde 6 Ekim 2014 tarihindeki MYK toplantısına katıldığı tespit edilen ve bu toplantıda alınan karar doğrultusunda halkı terör örgütünün amacına uygun olarak "devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçuna uygun ortamı sağlamak için kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne tahrik eden sanıkların eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 214/1 maddesinde düzenlenen "suç işlemeye tahrik" suçuna sebebiyet verdiği ve 302/1 maddesinde düzenlenen "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçuna yardım" boyutunda kaldığı belirtilen kararda, sanıkların bu suçlardan mahkumiyetlerine karar verildiği bildirildi.

Böylece davanın en önemli tezini oluşturan, HDP’lilerin şiddet eylemlerinden sorumlu oldukları iddiası boşa düşmüş oldu.

37- Karar istinaf mahkemesine taşındı mı?

24 Eylül 2025’te, dava istinaf mahkemesine taşındı. Hem savcılık hem de sanıklar istinaf başvurusunda bulundu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) hak ihlali kararlarına rağmen Kasım 2016'dan bu yana tutulduğu cezaevinden tahliye edilmeyen HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için avukatları istinaf mahkemesine tahliye başvurusu da yaptı. Ancak bu başvuruyla ilgili olarak henüz karar verilmedi.

38- Yeni çözüm süreci davanın gidişatını etkiledi mi, 8 Ekim tarihi neden yeni çözüm süreci için “turnusol” olarak gösteriliyordu ve ne oldu?

AİHM’nin Demirtaş’la ilgili olarak verdiği ikinci hak ihlali ve tahliye kararı 8 Ekim’de dolacaktı. Yeni çözüm sürecinin başlaması ve bu sürecin en önemli aşamalarından biri olarak Demirtaş ile siyasilerin tahliyesinin gösterilmesi nedeniyle gözler bu tarihe çevrildi. AİHM kararına rağmen Demirtaş ve siyasileri tahliye etmeyen mahkemeler, gerekçe olarak sürekli AİHM kararının kesinleşmemesini gösteriyordu. 8 Ekim’de Türkiye’nin karara itiraz etmemesi durumunda AİHM kararı kesinleşecek ve böylece tahliye kapısı aralanacaktı. Ancak Türkiye, son dakikaya kadar bekledikten sonra karara itiraz etti.


39- İtiraz nasıl sonuçlandı, Demirtaş’ın tahliyesi zorunlu mu, bu süreçte dava kesin hükme bağlanırsa ne olacak?

AİHM itirazı dün akşam saatlerinde reddettiğini açıkladı. Böylece AİHM kararı kesinleşti. Kesinleşmeden önce de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, farklı yöntemler işleterek kararı uygulamadığı gerekçesiyle tıpkı Osman Kavala dosyasında olduğu gibi Demirtaş dosyasında da Türkiye için yaptırım süreci işletmeye başlamıştı. Süreç başlamasına rağmen Türkiye’nin tutumu değişmedi. Olağan koşullarda anayasa gereği kararın hemen uygulanması gerekiyor. Önceki dosyalarda da kesinleşme şartı aranmadan bu yol izlendi. Ancak Demirtaş dosyasında Türkiye, eleştirilere yol açan bu yöntemi uyguladı. Şimdi karar kesinleştiği için anayasaya göre uygulanması yine zorunlu.

Kararın kesinleşmesine rağmen Demirtaş’ın tahliye edilmemesi durumunda Türkiye, AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne muhtemelen yine aynı savunmayı yapacak. Demirtaş’ın tutuklu değil hükmen tutuklu olduğunu söyleyebilecek. Ancak AİHM’nin kararı sadece tahliye ile sınırlı değil. AİHM, davayı bütünüyle haksız buluyor. Bu durumda tıpkı şimdi olduğu gibi bir yandan yaptırım süreci işleyecek. Ancak Demirtaş da anayasaya rağmen cezaevinde tutulacak. Aksi durumda, AİHM’nin kararına uyulursa Demirtaş özgürlüğüne kavuşabilecek. Türkiye oyalama taktiği izler, Kobani davasındaki karar onanırsa yeni bir hukuki tartışma başlayacak ancak Demirtaş’ın kalan cezasını çekmesi gerekecek. Bu nedenle avukatlar tedirgin. Anayasanın uygulanarak Demirtaş’ın tahliye edilmesi için hızla başvuru yapacaklar.

40- Kobani olaylarında hayatını kaybedenlerle ilgili bilgiler neden çelişkili; kim, nerede, nasıl öldürüldü?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobani olaylarında 52 kişinin yaşamını yitirdiğini söylemesine karşılık, bu sayı resmi kayıtlarda 46, iddianamede ise HDP’li siyasetçiler, ayrı ayrı 37 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutuluyor. Ancak bu 37 kişinin, nerede, nasıl öldürüldükleri bilgisi iddianamede yer almadı. Avukatlar, yaptıkları araştırmalarda Mardin Dargeçit’te 2 (Sinan Toprak, Bilal Gezer), Batman’da 1 (Emre Demir), Diyarbakır’da 4 (Baver Şeyhanoğulları, Uğur Özbay, Mahmut Enez, Süleyman Kale), toplam 7 BDP’linin,  Hizbullah diye tabir edilen yapı yanlısı kişilerce öldürüldüğü iddiasında bulundu. Adana’da 2 kişinin (Yusuf Güldiren, Ahmet Albay) IŞİD’liler tarafından öldürüldüğü de iddia edildi.

Siirt’te bir (Kamil Taş) ve Kurtalan’da 3 kişinin (Necmettin Çelik, Yusuf Çelik, Mehdi Erdoğan) korucular tarafından öldürüldüğü öne sürüldü.

İzmir’de 1 (Ekrem Kaçeroğlu) ve İstanbul’da 2 kişinin (Mert Değirmenci, Serdar Arslan) aşırı milliyetçi gruplar tarafından öldürüldüğü iddia edildi.

Dargeçit’te 1 (Abdülkerim Seyhan), Siirt’te bir (Davut Nas), İstanbul’da 1 (Serhat Savaş), Van’da 1 (Yunus Aktaş), Muş’ta 1 (Hakan Buksur), Mardin’de 1 (Kerem Karaaslan), Diyarbakır’da bir maktulun (Murat Dağ) kolluk güçlerinin açtığı ateşle öldürüldüğü belirlendi.

Diyarbakır’da 1 kişinin (Mahsum Çoban) yanlışlıkla kendini vurarak hayatını kaybettiği saptandı.   (T24)




Bu özel dosya  ilk olarak 4 Kasım 2025 tarihinde T24 internet gazetesinde yayınlanmıştır.]


EK: Selahattin Demirtaş'ın 'Kobane Davası' duruşmalarında yaptığı 9 günlük tarihi 'savunma'nın TAM METNİ...



Yalçın Ergündoğan

X: @Y_Ergundogan    
Mastodon:  @Yergundogan    E-Posta: yalcin.ergundogan@gmail.com


___________________________________________________________________

19 Kasım 2025 Çarşamba

Mustafa Asım Hayrullahoğlu (Deniz yoldaş) 14 Kasım 1982'de işkencede öldürüldü... (TANIKLIK)


Mustafa Asım Hayrullahoğlu (Deniz yoldaş) 14 Kasım 1982'de işkencede öldürüldü... (TANIKLIK)


Tarihi Türkiye Komünist Partisi (TKP) İstanbul yöneticisi Mustafa Asım Hayrullahoğlu (Deniz yoldaş) 14 Kasım 1982'de işkencede öldürülüp, İstanbul Kasımpaşa 'Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldü...

* *
Mustafa Asım Hayrullahoğlu’nun işkencede katledilişinin tanığı Devrimci Sol (Dev Sol) soruşturmasında işkenceli sorgulardan geçerek uzun süre tutsak kalan
Namık Kemal Cibaroğlu, Deniz Yoldaşla geçirdiği saatleri ve sonrasında işkencecileri aleyhine açılan dava sürecini anlattı. 

Namık Kemal Cibaroğlu
Dev Sol davasından yargılanan Namık Kemal Cibaroğlu, Kasım 1982’de, İstanbul'daki işkencehanelerden birinde gözaltında tutulurken Mustafa Asım Hayrullahoğlu ile tanıştı. Yaklaşık 10 saatlik bir süreyi Hayrullahoğlu’yla beraber geçiren Cibaroğlu, o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

''12 Eylül öncesi dönemde, o dönemin koşulları çerçevesinde üniversite öğrencisi olarak İstanbul'da devrimci mücadelede yer aldım. 1982 Ekim sonlarına doğru gözaltına alındım. İstanbul Emniyet’inde 1. Şube kısmında yaklaşık 45 günlük bir gözaltı süreci içerisinde 26 gün kaldım.

İstanbul Cezaevlerinde – Metris, Sağmalcılar, hem askeri, hem normal cezaevlerinde 1991'e kadar tutuklu olarak kaldım. 1991 Ağustos'u sonuna doğru da tahliye oldu. Mahkemeler yaklaşık 34 yıl sürdü. Zaman aşımı oldu ve bazı davalar da beraatle sonuçlandı.


45 günlük bir gözaltı süresi vardı. Benim açımdan soruşturma bitmemişti yani daha doğrusu ben ve benimle orada kalan kişilerle ilgili işkence süreçleri devam ediyordu. Benimle ilgili daha soruşturma bitmediğinden, her an ellerinin altında olmam için, işkence bölümünün olduğu yerlerde böyle boş odalardan birinde hazır tutuyorlardı. İşte o dönemde sirkülasyon çok fazla, işkenceye geliyorlar, iki gün kalıyor, üç gün kalıyor, beş gün kalıyor, sonra soruşturması bitenleri gönderiyorlar.

15 Kasım 1982 günü odada bir ben vardım. Şimdi odayı biraz da tanımlamam gerekiyor. 

Duvarlarda zincirler var, zincirler monte etmişler. Gözaltında olan kişiler, kesinlikle 24 saat gözleri bağlı, mutlaka o zincirlere kelepçeler ile bağlı tutulurdu. Ve bir de iki kişilik yatak vardı, böyle bayağı pisti, kokuyordu yatak. Kalorifer peteğine dayalıydı yatak. Bazen işte burada iki kişiyi yatağa yatırarak tutuyorlardı. Kollarını da kalorifer peteklerine kelepçeliyorlardı. O gün ben yatakta idim. 


"POLİSLARİN MESAİ BİTİMİNE YAKIN BİRİNİ GETİRDİLER"

Akşam saatleriydi, polisler açısından mesainin bitmesine yakın, sürükleyerek birisini getirdiler. Bayağı sürüklüyor ve gözleri de bağlı. Hepimizin gözleri bağlı olurdu. Getirdiler benim sağ tarafıma yatırdılar. Benim sol kolumda kalorifer peteğine bağlı, onun da sağ kolunu kalorifer borusuna bağladılar. Ve sonra gittiler. Odada ikimiz kaldık. Yanımdaki sürekli inliyor.

Adını, hangi örgütten olduğunu sordum. Ama gerçekten konuşmadı. Sadece inliyordu. Kasım ayı olduğu halde hücre çok soğuktu. Ayaz vardı. Camlar falan kırık. Ve rüzgar girip çıkıyor odaya. Üzerinde sadece bir gömlek var. Bir de kumaş tarzı bir pantolon var. Başka hiçbir şey yok üzerinde. Buna rağmen terliyordu. 

Ben elimi kaldırarak vücuduna dokunabiliyordum. Müthiş bir terleme var. Yani o havada bir insanın terlemesi... Daha kendisini tanımaya, anlamaya, kim olduğunu bilmeye, düşünmeye çalışırken aynı polisler geldiler. Bu gelip gidişler sabaha kadar oldu ama, kimi zaman 3 polis bazen 4 polis. Gelen ekip hatırladığım kadarıyla 3 kişiydi. Direk Mustafa’ya yöneldiler, hemen tekme tokat girişmeye başladılar. Dövüyorlar, yumruk atıyorlar yani el ile sopa yoktu ellerinde. Tekme tokat vuruyor ve sürekli “senin ismin Mustafa mı, Deniz mi” “isim ver, yer ver”. 

Benim yanımda yapıyorlar sorguyu. Daha önce işkence görmüştü, orada neler olduğundan haberim yok ama benim yanımda bunları soruyorlardı. 'Adın ile yer vereceksin, randevu vereceksin' şeklinde. Bir süre sonra gittiler.

Nöbetçi olarak kalan polis geldi, sol kolumu çözdü. “Bunun durumu iyi görünmüyor, sen bununla ilgileneceksin” dedi ve gitti. 

Kelepçe olmadığı için ben daha rahat Mustafa'ya doğru dönüş yapabildim. Fısıldayarak kimsin. nesin, durum nedir öğrenmeye çalışıyorum ama hiçbir cevap yok. Yani bana herhangi bir cevap vermedi. 

Tabi beni de polis sanabilir Mustafa, çünkü bu tip taktikleri kullanıyorlardı. Ben ilk anlarda hakikaten durumun kötü olduğunu tam anlamadım, kendince bir direniş gösteriyor diye düşündüm. Ama terlemesi müthişti. Çok terlemesi vardı. Yani o soğukta o kadar terleyen bir insanın normal olmaması gerekir aslında. 

Yani bir sağlıkçı da değilim. olayı anlamakta da zorlanıyordum orada. Nöbetçi polis geldi, ben kendisine "çok terliyor, benim yapabileceğim bir şey görünmüyor". dedim. Polis kolonya getirdi, serinletir diye.



"SOL GÖĞÜS BÖLGESİNE DARBE ALMIŞ GİBİYDİ"

Gömleğinin düğmelerini açtım sol elimle. Sol göğsünde bugünkü demir bir liradan büyük morarmış bir bölge vardı. Yani müthiş bir sopa darbesi veya şiddetli bir şeyle darbe almış olmalıydı. Yani tek gözüme çarpan kısım orasıydı. Çıplak ayaklar, ayakkabı falan yok, çorapları da. Eğilip bakmak istedim ama Mustafa uzun boylu birisi, ayak uçlarını göremiyorum, büyük ihtimalle falaka vardı.

Kolonya ile göğsünü, alnını falan sildim. Geldiğinden beri nefes almakta zorlanıyordu. Benim de montum vardı. yani montu ben yastık gibi yaptım hemen onu aldım boynunun altında koydum ki rahat nefes alsın diye. Fırsat bulduğum her aşamada sordum, kimsin. nesin. durumun ne. diye ama hiçbir cevap alamadım ondan.

Polisler tekrar geldiler, ona yardım ederken gördüler, direk bana saldırdılar. “Kim çözdü seni” diyerek tekme tokat bana saldırdılar. 

Tekrar kelepçeyle kolumu bağladılar. Mustafa'ya illa orada adres, randevu, özellikle de adının Mustafa mı Deniz mi olduğunu kabul ettirmeye çalışıyorlar. Ve polislerin o konuşmalarından TKP'li olduğunu öğrendim, hatta konuşmada Merkez Komitesi üyesi lafları falan da geçti.

Sorgu sabaha kadar sürdü. Saatini hatırlamıyorum çünkü saatlerimiz yok. Sabahleyin koridordaki hareketli gürültü varsa. mesai başladı demek oluyor, sessizliğe büründü ise; mesai bitti anlamına geliyor. 

Sabaha yakın ben de sızıp kalmışım. Mustafa'nın da rahatladığını hissettim. Yani o eski inlemesi yok ama ben de hakikaten o pozisyonda, kollarım kelepçeli olarak nasıl sızmışsam... Birden timin odaya girmesiyle uyandım.

Geldiler, Mustafa'yı yine tekmelemeye başladılar. Mustafa’dan inleme, nefes alma veya herhangi bir hareket kıpırdama belirtisi yoktu. 

Bir polis benim üzerimden eğilerek Mustafa’nın kalbini dinledi. ""Bu ölmüş"diye fırladığını hatırlıyorum. Bir anda odadan kaçtılar bunlar. Çektiler gittiler hızlıca kaçtılar...


Şimdi bu kısa anda ben de tam anlayamadım. Mustafa inliyordu, rahatsızdı ama 'öldü' kavramı bende bir şok etkisi yarattı. Anlayamadım hemen. Kollarımız temas halinde. Hakikaten terleme yoktu. Sıcaklık da azalmıştı, nefes almıyordu. Anlamaya çalışıyorum. Bilemiyorum da kalbini ben dinleyemiyorum. 

Kolum hala kelepçeli. Beş on dakika geçti geçmedi, bir baktım bizim tim geldi, Devrimci Sol timi. Hemen benim kollarımı çözdüler. Hemen aldılar başka bir odaya götürdüler. İlk defa öyle bir odaya gittim. Göz bağlarım açık. Bütün timi gördüm orada. O kadar kibar davranıyorlardı ki, bana işte aç mısın, yemek yer misin, kahvaltı ısmarlayalım...

Hepsi 15-20 dakika içinde olan şeyler. Öldü haberi, beni oraya böyle el üstünde götürmeleri falan şeklinde olayları birbirine bağlamaya çalışıyorum, çözmeye çalışıyorum. Orada bir ölüm olayı var. Hatta bizim “Postacı” diye kod adını bildiğimiz tim şefine 'ölmüş mü' diye sordum, “nereden çıkarıyorsun ya. sen işine bak” falan diye geçiştirdi.

Gözaltı sürecimin 26'ncı günü beni özel bir araçla, kendi araçlarıyla bir taksi tarzı bir araçla yani binek bir araçla götürdüler. Selimiye'ye böyle minibüslerle veya otobüslerle haftanın belirli günleri götürüyorlardı. Yani her gün götürmüyorlardı. Polislerle beraber Selimiye’ye götürüldüm ve orada tutuklandım. 

Sonra Metris Cezaevi'ne geldim. Şimdi Metris Cezaevi'nde siyasi bölümdeki yerime geçtiğimde ilk aklıma gelen bu olayın çözmeye çalışmak oldu. Yani neyin olduğunu da anlamakta zorlanıyorum. 

Burada Devrimci Sol davasından yargılanan Sinan Kukul ile konuştum yaşananları. Yani böyle böyle bir olay yaşadım, bir durum yaşadım yani öğrendiğim bilgileri aktardım. Bu bilgilerle mutlaka TKP'li arkadaşlara veya avukatlarına ulaşmak gerektiğini, bu bilgilerin kontrol edilmesi gerektiğini, yanımda birisinin bu şekilde öldürüldüğünü anlattım. 

Sağ olsun Sinan, artık nasıl bir yöntemle, nasıl bir kanallarla olduysa TKP'li arkadaşlara bunu ulaştırdı. Bir süre cevap gelmedi ama Sinan kanalıyla bana gelen bilgi şu şekildeydi “Arkadaş yanlış hatırlıyor olabilir. Yani o tipte kişiler bizim aramızda yok, bilgi yok. Yani yanlış bir kişiyi tarif ediyorlardır” diye bir bilgi geldi.

 Tabii bu o dönemde ben bu bilgiye inanmak zorunda kaldım. Bu dönemde aynı koğuşta kaldığım, ismini tam hatırlamıyorum ama Halkın Kurtuluşu davasından bir arkadaşımız tahliye oldu. Tahliye olan arkadaşa Mustafa ile bilgiyi ilgili kişilere ulaştırmak istediğimi söyledim. Dışarda bizim davayla ilgili arkadaşlarımdan ama hiçbir zaman hakkında soruşturma açılmayan bir arkadaşımız Emin Özger’e bilgi ulaştırmak istedim. Çünkü o arkadaşın mutlaka tanıdığı TKP'li birileri vardır ve mutlaka bulabilir diye düşündüm. 12 Eylül koşulları tabii, yani normal ilişkiler de değil yani. öyle dernekler yok, gidelim bir derneğe veya gitsin bulsun.

Hatırladığım kadarıyla bir yıl sonra avukat görüşüm olduğu söylendi. Metris'te Ergin Cinmen geldi. Şaşırmıştım da. Hatta ben Mustafa'yla bağlantısını anlayamadım. O söyledi, “Bir işkence olayına tanıkmışsın, Mustafa Asım Hayrullahoğlu’nun -gerçekten ilk defa orada Mustafa’nın adını duydum- ailesi dava açacak, bu olayı bana anlatır mısın” dedi. Ben de işte olayın daha geniş halini anlattım kendisine. 


Sanırım 1984 yılının Şubat ya da Mart ayında ilk duruşma oldu. O dönemde Metris'te bizim tek tip elbise direnişimiz var. Mahkemelere, ziyaretlere, aile görüşlerine tek tip elbise giydirerek çıkartmak istiyorlar. Hatta birçok haklarımızı tek tip elbise almanın karşılığında vermek istiyorlar. Biz de bunu kabul etmiyorduk doğal olarak. İlk aşamalarda zorla giydirmeye çalıştılar. Yırttık, işkence gördük falan filan.

İlk duruşma da tek tip elbiseye karşı bu direnişin olduğu döneme geldi. Ha bir de sakal direnişimiz vardı. Kantinden biz paramızla Permatik alıyoruz, traş oluyorduk. Ama işte bir ara cezaevi yönetimi kıllanmış, 'Permatikleri başka şeyler için de kullanıyorsunuz' diye yeni 'Permatik alırken eskisini vereceksiniz' kuralı getirmeye kalktı. Biz de; "parasıyla aldık vermeyiz", dedik. Bu tartışmadan sonra Permatik satmamaya başladılar. Mahkemeye gidişte gözünüzde benim o halimi canlandırabilmek için bunu anlatmaya çalışıyorum. 

Kış günü, yani Şubat-Mart kesin yaz değil, külot, atlet ve bir de ne diyeyim bir kilise papazı gibi uzun bir sakalla kelepçeli olarak Selimiye’ye götürüldüm.

Selimiye'nin mahkeme salonlarının olduğu üst katta uzun bir koridor var ve yani o koridoru boylu boyunca yürümem lazım. Aynı koridorda başka duruşmalar da olduğu için avukatlar, mahkeme ziyaretçileri, bir sürü kalabalık koridor ve herkes palto ile oturuyor. Önümde subay, yanımda birkaç askerle ben o koridor boyunca yürüyorum. Hiç unutmuyorum, bütün koridor açılıyor. Çünkü külot atletli, sakallı bir adam geliyor, eli kelepçeli. Yani Manisa Tarzanı gibi. Tutsakların bulunduğu odaya götürüldük. Bir süre sonra haber geldi, mahkeme beni, adaba uygun giyinmediğim için duruşmaya kabul etmeyeceğini söylediler. O gün “mahkeme adabına aykırılıktan” dolayı duruşmaya giremedim, geri döndük. Ama tabiî kafamda 'bugün, yarın olmaz ama mutlaka bir şekilde çağırmak zorundalar beni' diye düşünüyorum. Bir ay falan geçti geçmedi, bir daha duruşma oldu. Gittim bu sefer yine aynı pozisyonda. Değişen bir şey yok. Direniş devam ediyor. Bu sefer de basına kapalı duruşma kararı almış mahkeme. Hakikaten ne dinleyiciler, ne basın? Hiçbir şey yoktu.


Polislerin avukatları vardı, Ergin Cinmen ve Mustafa'nın annesi vardı, bir de heyet vardı karşımda. Duruşmada o gün neler olduğunu, yaşadıklarımı, neler yaptıklarını ve işte polisler tarafından öldürüldüğünün detaylarını anlattım. Tabii şuna inanıyordum yani 12 Eylül koşullarında, o kötü koşullarda bile yani böyle bir tanıklıktan sonra kolay kolay mutlaka bir şekilde ceza yiyecekler bunlar diye. Ve bildiğim kadarıyla oy çokluğuyla ceza verilmesi yönünde karar verdi. Herhalde 10'ar yıl falan. Polislerin bu cezası onaylanmadı. Mahkemenin bu kararından sonra Tercüman gazetesi iki gün bir yazı dizisi hazırladığını hatırlıyorum. Ben araştırdım biraz bulamadım ama okuduğumu hatırlıyorum. Yazı dizisi dediğim olay şu; bu polislerin ne kadar vatansever, nasıl teröristleri yakaladığını, hangi operasyonlarda başarılı olduğuna dair bir yazı dizisi, direkt bu yargılanmaya bağlıyor. Yani 'siz vatansever polislere niye böyle ceza veriyorsunuz' der gibi bir yazı dizisi. Hakikaten bu biraz umudumu kırdı. O yazıyı okuyunca herhangi bir polis olmadıklarını, özel olarak birileri tarafından korunduklarını hissettim.

Daha sonra Yargıtay’a gitti. Bildiğim kadarıyla Yargıtay da davayı bozdu. Detaylı bilmiyorum dava dosyası yine vardır herhalde bu yüzden ve esastan mı neden bozuldu bilmem. Bozulduğunu öğrendim. Mahkemenin kararında oy çokluğu dedim ya, asker olan başkan ceza verilmemesi yönünde, sivil üyeler ceza verilmesi yönünde oy kullanmıştı. O günlerde Cumhuriyet gazetesinde küçük bir haber çıkmıştı. Haber de şöyle yazıyordu: Mustafa Hayrullahoğlu davasındaki heyetteki iki hakim sürgün edilmişti. Sonra yeni heyet kuruldu, heyetin başkanı değişmedi ama bu sefer delil yok denilerek polisler beraat ettirildiler.

Mustafa'yla gerçekten 10 saate yakın beraberdik. Konuşamıyordu zaten veya konuşmuyordu. Bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey var. Orada kaldığım süre boyunca, yani hakikaten direniş gösteren nadir insanlardan biri olarak her zaman takdir ettim. Yıllar sonra Elektrik Mühendisleri Odası'nda çalışırken eşi bana ulaştı. Yıllar sonra eşiyle buluştuk. 


"TANIKLIĞIMI DİNLEYİNCE EŞİ YAN ODAYA GEÇİP BİR SİGARA YAKTI..."

İlk defa benle röportaj yapmak istemişlerdi. Ben, 'eşinin yanında anlatamam, başka yerde yapalım', dedim. 'Eşinin gözüne baka baka, kocasının yaşadığı durumu anlatmak istemiyorum' dedim. Ama o yanında anlatmamı istedi. Yanında yapmak zorunda kaldım röportajı. Hiç yüzüne bakmadan yaptım sonuna kadar. Sonuna kadar da dinledi. Sadece bir kere soru sordu. O zaman yüzüne baktım. 'Üzerinde ne vardı', diye sordu. Ben de anlattım. 'Tamam, ben almıştım onlarıdedi. Sonra da diğer odaya geçti. Yıllar sonra öğrendim, ilk kez sigara içmeye o saatte başlamış, 'o gündür bu gündür içiyorum bu sigarayı' dedi yıllar sonra...

O polislerin adını şimdi duymuyoruz, bilmiyoruz. Ama Mustafa her zaman yanımızda, herkesin yanında, her yerde Mustafa gibi direnç gösterenlere arkadaştır!.. 

Doğrusu da bu. Biz buna her zaman inandık. 

Bir insan kaybettik, değerli bir insanımızı kaybettik. Ama onun anıları, onun yaşattıkları, onun değerleri her zaman herkesin, her anlayıştan herkesin belleğindedir..." 


MUSTAFA'NIN EŞİ: "BOYNU KIRILMIŞ, AKCİĞERLERİ ŞİŞMİŞ..."

Hayrullahoğlu'nun eşi Aynur Hayrullahoğlu, yaşadıklarını şu sözlerle anlatmıştı:

"Eşim Mustafa, 14 Kasım 1982 sabahı evden çıktı ve bir daha dönmedi. O dönem eşlerinin gözü önünde kadınlara tecavüz ediliyordu. O bunları yaşamasın diye saklanmak zorundaydım.
Mustafa’nın yaşıyor olacağı umuduyla Hollanda’ya gitmek durumunda kaldım. Gayrettepe’de işkenceyle iki gün içinde öldürülüp Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldüğünü orada öğrendim.
Dayaktan, işkenceden akciğerleri şişmiş, böbrekleri felç edilmiş, boynu kırılmış.
8 saat aralıksız işkence yapmışlar. Bugün halâ rüyalarımda ona işkence edildiğini görüyorum.
Yıllarca, bir gün sokakta karşılaşacağız hayaliyle yaşadım. 1989’da döndüğümde polis kayınvalidemin evine uğrayarak, ‘Oğlunuz nerede? Kıyafetlerini alabilirsiniz’ dedi. Kasten yaptıkları belliydi.
Eşime işkence eden beş polisten üçüne 10 yıl 8 ay hapis cezası veren hakimler Naci Gürkan ile Nuh Çetinkaya görevlerinden alındı. Yargıtay kararı bozunca işkenceci sanıklar beraat etti..."




Yalçın Ergündoğan

X: @Y_Ergundogan    
Mastodon:  @Yergundogan    E-Posta: yalcin.ergundogan@gmail.com


___________________________________________________________________

40 soruda Selahattin Demirtaş dosyası: AİHM kararlarına ve Anayasa'ya rağmen cezaevinde 9. yıl doldu!

40 soruda A'dan Z'ye Selahattin Demirtaş dosyası: AİHM kararlarına ve Anayasa'ya rağmen cezaevinde 9. yıl doldu! GÖKÇER TAHİNCİO...