Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'ndan Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)'na...
Ayşe Hür
CHP’nin nüvesini, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM’ye katılan milletvekilleri arasından bizzat Mustafa Kemal’in kurduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk (A-RMH) Grubu oluşturmuştu. Bu grubun ezici çoğunluğunu eski düzenden devralınan asker ve sivil bürokratlar oluşturuyordu. Grupta işçi, emekçi ve köylü kitlelerinin temsilcileri yoktu.
Mustafa Kemal, sert eleştirilere rağmen grubun başkanlığını üstlenmiş, grubun 10 Mayıs 1921’de yapılan ilk oturumun sekreterliğini ise ileride Mustafa Kemal’in amansız düşmanı olacak ve bunun bedelini 1926'da hayatıyla ödeyecek olan Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit yapmıştı. Bu grup, daha sonra “Birinci Grup” adıyla anıldı. Bazı kaynaklara göre 133, bazılarına göre 202 üyesi olan Birinci Grup, bünyesindeki ordu komutanlarının da etkisiyle kâğıt üzerinde 437 üyesi olan, fakat en fazla 365 kişinin katıldığı TBMM’yi başından itibaren kontrol etti. Temmuz 1922’de Mustafa Kemal’in grubuna alınmayanlar, Erzurum milletvekilleri Hüseyin Avni (Ulaş) Bey ve eski Osmanlı Meclis-i Mebusan Reisi Celalettin Arif Bey’le, Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in etrafında “İkinci Müdafaa-i Hukuk Grubu” adıyla toplanmaya başladılar. Bazı kaynaklara göre 63, bazı kaynaklara göre 90 kişiden oluşan bu gruba da sonradan “İkinci Grup” dendi.
TBMM orduları İzmir’e doğru ilerlerken, Ankara Hükümeti’nin resmî ajansı olan Anadolu Ajansı’nın 7 Eylül 1922 tarihli tebliğinin başlığı şöyleydi:
Ankara’da münteşir (yayımlanan) Hakimiyet-i Milliye, Yeni Gün ve Öğüt gazeteleri mümessilleri, müştereken Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerini ziyaret ederek, sulhtan sonra hangi esaslar dairesinde çalışacaklarını sormuşlardır. Mumaileyh (sözü edilen şahıs) bu münasebetle aşağıdaki beyanatta bulunmuştur."
"Cenab-ı Allaha şükürler olsun ki Millet üç buçuk sene, kahramanca mücadele ettikten sonra kendisini ebediyen esaret zinciriyle bağlamak isteyenleri mağlup etmiş ve istiklaline sahip olmuştur" diye başlayan ve Halk Fırkası’nın kuruluşu ile ilgili ilk resmî belge olan bu uzun beyanatta Mustafa Kemal, özetle kurtuluş ve bağımsızlık için yürütülen mücadeleyi tamama erdirmek için azami çaba göstermeye devam etmek zorunda olduklarını, ancak bu çabanın bir programa dayanmaması halinde başarısız olacağını söyledikten sonra barışı takiben Halk Fırkası adıyla siyasi bir parti kurmak niyetinde olduğunu belirtiyor, başka ülkelerde kurulmuş bu gibi partilerin programlarını gözden geçirdiğini ancak bunları “tamamiyle memleket ve milletimizin hakiki ihtiyaçlarını tatmine kafi” bulmadığını söylüyordu. Mustafa Kemal’in kafasındaki parti (sadeleştirilmiş dille) şu işleri yapacaktı:
"Köylülerimizi ve halkımızı ezen ve fakir düşüren adaletsiz vergilerin ne suretle ıslahı lazım geleceğine; ziraat ve sanayimizi geliştirecek maddi, iktisadi tedbirlere ve orman ve maden gibi doğal zenginliklerimizde halkın çıkarları adına daha kolaylıkla istifadeyi temin için kanunlarda ne gibi düzenlemeler lazım geleceğin, arazi ve emlake sahip olma konusunda herkes için daha güvenli kanunların yapılması lazım gelip gelmeyeceğine, vakıf sisteminin ne suretle iyileştirilmeye layık bulunduğuna ve memlekette hangi bakış açısından ne gibi ameliyat ve bayındırlık faaliyetleri yapılabileceğine ve askerlik müddetinin tadiline…"
Mustafa Kemal “Halk Fırkası” kuracağını 6 Aralık 1922’de Ankara’da Hakimiyet-i Milliye, Öğüt ve Yenigün gazetelerinin muhabirlerine (sadeleştirilmiş dille) şöyle açıkladı:
"Milletin her sınıf halkından, hatta İslam dünyasının en uzak köşelerinden bana ebedi olarak iftihar edeceğim şekilde gösterilen teveccüh ve itimada layık olabilmek için en mütevazı bir millet ferdi sıfatiyle hayatımın sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek emeliyle barıştan sonra halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasi bir fırka kurmak niyetindeyim."
Bu açıklamaya başta Trabzon ve Erzurum olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinden itirazlar geldi. Çünkü 4-11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi’nde “Müdafaa-i Hukuklar her nevi fırka cereyanlarının üstünde olup bakidir ve devam edip gidecektir,” kararı alınmıştı. Mustafa Kemal’in bu grupları Halk Fırkası’na dönüştürme çalışması açıkça bu kararın ihlaliydi.
Mustafa Kemal, Lozan Barış Görüşmelerinin kesintiye uğramak üzere olduğu günlerde 16/17 Ocak 1923 gecesi, İzmit Kasrı’nda İstanbullu ve Ankaralı gazetecilerle yaptığı nabız yoklama toplantısında konumuzla ilgili görüşünü biraz daha açtı ve milletin siyasi partilerin çatışmasından çok canı yanmış olduğunu, başka memleketlerde partilerin sınıf menfaatlerini muhafaza için kurulduğunu ve Türkiye’de adeta ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan partiler yüzünden malum olan acık neticelere şahit olunduğunu, halbuki Halk Partisi dediğimiz zaman, bunun içinde vatandaşların bir kısmının değil, bütün milletin dahil olacağını söyledi.
Halbuki öncesinde Enver Paşa’ya yakın olmakla birlikte, Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılmasından (13 Eylül 1921) sonrasında sadık bir Kemalist olan Şevket Süreyya (Aydemir), 1963-1965 yılları arasında kaleme aldığı Tek Adam serisinin 1922-1938 yıllarına dair üçüncü cildinde, 1920’lerde söyleyip söylemediğini bilmediğimiz şu minvaldeki cümlelerle daha gerçekçi bir tablo çiziyordu:
"Bütün milletin partisi yahut bizim ifade etmek istediğimiz gibi Parti millet anlamı ile sınıfsızlık, imtiyazsızlık, çıkar çatışmazlığı, Parti millet kaynaşması gibi görüşleri ancak, o günün şartları, Gazi’nin o günkü ruhi eğilimleri içinde değerlendirmek mümkündür. Çünkü biraz derine inilince görülür ki, bu soy ve idealist fakat safiyane eğilimler gerek memleketin sosyal yapısı gerekse partinin kuruluşunu takip eden 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanununun getirdiği fikir ve hukuk ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Sosyal gerçeklerle ise, tamamen çatışır. Çünkü evvela, memlekette sınıflar daima vardır. (…) Çünkü padişahlığın, Halifeliğin, teokrasinin, ayanlığın, beyliğin, ağalığın, eşraflığın henüz yaşadığı ve asırlardan beri de yaşamakta olduğu bir ülkede, kökten bir müdahale olmadan sınıfsız, imtiyazsız bir bünye kuruluşunu, bir sosyal yapıyı fiilen yerleştirmek, gerçekten imkansızdı."
Bu tür tepkileri dikkate almayan Mustafa Kemal, fırka konusunu, 7 Şubat 1923’te Balıkesir’de Zağanos Paşa Camii’nin minberinden verdiği hutbeden sonra cemaatin sorularını cevaplarken tekrar açtı. Yeni devletin geleceği için endişeleri olduğunu, bu yüzden bazılarının önerdiği gibi köşesine çekilerek dinlenmeyi doğru bulmadığını, kurmayı düşündüğü Halk Fırkası’nın halka siyasi terbiye verecek bir mektep olacağını” anlattı.
15 Nisan 1923’te TBMM’nin (Birinci Meclis’in) tatil edilip seçimlere gidilmesinin ve 27 Mart-1 Nisan 1923 günleri arasındaki Ali Şükrü Bey cinayetinin gerilimi sürerken, 8 Nisan 1923 tarihinde “ARMHC Başkanı Mustafa Kemal Paşa” adına “Dokuz Umde” (Dokuz İlke) başlıklı beyanname yayınlandı. “Yeni çalışma devresinde Meclis’in çoğunluğunu bu amaç etrafında toplamak ve memleketi kavuşturmak için Halk fırkası kurulacaktır. Meclis’te bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu, Halk Fırkası’na inkılâp edecektir,” diye başlayan beyannamenin maddeleri özetle şu konulara dairdi:
Birinci ilke egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu, milletin gerçek temsilcisinin TBMM olduğunu söylüyor ve TBMM’nin görevlerini sayıyordu.
İkinci ilke Saltanat’ın kaldırılmasına TBMM’nin oybirliği ile karar verdiğini belirttikten sonra güvencesi TBMM olan Halifelik makamının Müslümanlar arasında en yüksek makam olduğunu belirtiyordu.
Üçüncü ilke ülkede güvenlik ve düzenin sağlanmasının en önemli görev olduğuna dairdi.
Dördüncü ilke mahkemelerin hızlı biçimde adalet dağıtabilmelerinin sağlanması için düzenlemeler yapılacağına dairdi.
Beşinci ilke vergi usullerinde halkın şikayetine ve haksızlığa uğramasına engel olacak düzenlemelere dairdi ve 10 alt başlığı vardı.
Altıncı ilke askerlik süresinin kısaltılacağına ve okuma-yazma bilenlerden daha kısa süreli askerlik hizmeti isteneceğine dairdi.
Yedinci ilke yedek subayların yaşam koşullarını ve geleceklerini ülkeye en yararlı olacak biçimde sağlamaya ve malûl gazilerin, emeklilerin, onların dul ve yetimlerinin sefalet çekmemesi için çalışılacağına dairdi.
Sekizinci ilke kamu işlerinin hızla görülmesi için, bütün kadrolara, çalışkan, yetenekli ve dürüst görevliler yerleştirileceğini, devlet işlerinde aydınların ve uzmanların görüş ve uyarıları göz önünde bulunduracağını içeriyordu.
Dokuzuncu ilke ise bayındırlık işlerinde özel kesimin, devletin yanında yer almasının sağlanacağı, malî, ekonomik ve yönetsel bağımsızlığı sağlamak koşuluyla, barış yapılmasına çalışılacağı; bağımsızlığı gölgeleyecek hiçbir barışın onaylanmayacağı konusunda verilen sözleri içeriyordu.
İKİNCİ MECLİS SEÇİMLERİNDE GRUPLAR
18 Nisan 1923 tarihli ve Mustafa Kemal imzalı bir tebliğ ile “Müntehib-i Sani”lerin yani “ikinci seçmenler”in onayına sunulacak adayların “merkez” tarafından belirleneceği belirtilmiş, 30 Nisan 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinden öğrenildiğine göre bir başka talimatname ile “ikinci seçmenler” belirlenirken Dokuz Umde’yi benimsemiş ve “kazanması muhtemel adayların tercih edilmesi” istenmişti.
Birinci ve İkinci Grup dışında adaylarını listeye sokmak için çaba gösteren “ismi var cismi yok” Müdafaa-i Milliye Grubu; adlarını İTC’nin İaşe Nazırı “Kara” Kemal’den alan İaşeciler (İttihatçılar) Grubu; başını Esnaf Cemiyetleri Heyeti reislerinden Hakkı Bey’in çektiği Amele Grubu ile İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri (Düşünsel) Bey, Hoca Salih Zeki Efendi, Ali İhsan (Sabis) Paşa, “Sakallı” Nurettin Paşa gibi bağımsız adaylar faaliyet göstermekle birlikte, “ikinci seçmen” listeleri esas olarak Birinci Grup üyelerinden oluşmuş, bunun sonucu da, Ankara’dan gelen milletvekili isimleri onaylanmıştı.
21 Haziran 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çıkan bir habere göre Ankara “müntehib-i sani” seçimlerinde, Mustafa Kemal oy kullanırken kendisi de “müntehib-i sani” adayları arasında olduğu halde ismini pusulaya yazmamış, bunun üzerine, Kırşehir Milletvekili Yahya Galip (Kargı) Bey, Mustafa Kemal’in pusulasını alarak Mustafa Kemal’in adını eklemişti, bu durumu imzasıyla da kayda geçirmişti.
Sonuç olarak İkinci Grup üyesi olup da bağımsız olarak seçime katılanlardan sadece Gümüşhane Milletvekili Zeki (Kadirbeyoğlu) TBMM’ye girebilmişti. 2 Kasım 1922’de Saltanat’ın kaldırılmasına ret oyu veren ama bu oyu zabıtlara bile geçirilmeyen Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit Bey’in adaylığı kabul edilmeyerek Meclis dışında kalması sağlanmış, yerine ağabeyi Faik (Günday) seçilmişti.
Yeni seçilenler, TBMM’nin açıldığı 11 Ağustos 1923 tarihinden itibaren Halk Fırkası’nın tüzüğünü hazırlamaya başlamışlardı. Fırkanın resmen kuruluşu 11 Eylül 1923’de, Dahiliye Vekȃleti tarafından tescili 23 Ekim 1923’te yapıldığı halde, ileriki yıllarda İzmir’in geri alınışının tarihine denk getirmek için kuruluş tarihi tüzüğün kabul edildiği iddia edilen 9 Eylül 1923 günü olarak kabul edilmişti.
Kuruluş beyannamesine göre fırkanın Genel Başkanı Mustafa Kemal, Genel Sekreteri Recep (Peker) Bey idi. Fırka meclisinde Erzincan Milletvekili Sabit (Sağıroğlu), İstanbul Milletvekili Doktor Refik (Saydam), İzmir Milletvekili Mahmud Celal (Bayar), Erzurum Milletvekili Münir Hüsrev (Gerede), Tekirdağ Milletvekili Mehmet Cemil (Uybadın), Konya Milletvekili Kazım Hüsnü (Karabekir), İzmit Milletvekili Saffet (Arıkan), Diyarbakır Milletvekili Mehmed Zülfü (Tigrel) ve Kütahya Milletvekili Recep (Peker) beylerin adları vardı.
Mustafa Kemal 19 Kasım 1923 tarihinde İsmet Paşa’ya gönderdiği bir yazıda “Halk Fırkası Reisi Umumiliği ile fiilen işgale vazife-i haliyem müsait olmadığından [29 Ekim 1923’te Cumhurbaşkanı seçilmişti çünkü] zat-ı devletlerinizi tevkil (vekil) ediyorum,” demiş; İsmet Paşa A-RMHC örgütlerine 20 Kasım 1923’te gönderdiği bir genelge ile durumu bildirmiş ve cemiyetin her kademedeki örgütünün Halk Fırkası’nın örgütlerine dönüştüğünü belirtmişti.
Dikkat edilirse, fırkanın adında henüz “Cumhuriyet” ibaresi yoktu. 17 Kasım 1924 tarihinde Kazım Karabekir liderliğinde kurulacak olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın adında “Cümhuriyet” kelimesi kullanılacağının duyulmasıyla “Halk Fırkası” ismine 10 Kasım 1924’te “Cümhuriyet” kelimesi ilave edildi ve Cümhuriyet Halk Fırkası (CHF) adını aldı. (1940’a kadar Cümhuriyet imlası kullanıldı. Partinin adının Cumhuriyet Halk Partisi-CHP olmasına ise 11 yıl vardı. )
Partinin cumhuriyetçiliğine laf yoktu ama halkçılığı konusunda tereddütler hala sürüyordu. Nitekim Vedat Nedim (Tör) Bey, Son Telgraf gazetesinin 14 Ocak 1925 tarihli nüshasında yayımlanan “Beklediğimiz Fırka” başlıklı baş makalesinde (sadeleştirilmiş dille) şöyle diyecekti:
"Halk her yerde ve her memlekette iktisadi ve sosyal menfaatleri birbirine uymayan hatta birbirine zıt sınıfların toplamıdır. Sınıf kavramı inkâr kabul etmez bir kötülüktür. Halk Fırkası’nın hangi sınıfa dayandığını öğrenmek istiyorsanız şehir ve kasabalardaki dayandığı kişilerine bakınız. Göreceksiniz ki hepsi istisnasız ya mütegallibe ya eşraf ya tüccar yahut da burjuvalaşmaya yeltenen asker ve münevverler sınıfına mensupturlar. Bu zümreler ise Türkiye halkının gayet gülünç bir azınlıkları temsil ederler."
13 Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanı dolayısıyla çıkarılan 4 Mart 1925 tarihli Takrir-i Sükun Kanunu ve tekrar faaliyete geçen İstiklal Mahkemeleri ile ülkede demokrasi tamamen askıya alındıktan sonra Lozan’da Milletler Cemiyeti’nin kararına terkedilmiş olan Musul İngiliz mandasındaki Irak’a bırakılarak “çözülmüş”, Temmuz-Ağustos 1926 tarihlerindeki İzmir Suikastı Davaları ile zaten sayıları son derece az olan muhaliflerin kimi idam edilerek, kimi kalebentlikle, kimi sindirilerek susturulduktan sonra 15-24 Ekim 1927 tarihinde CHF Kongresi toplanmıştı.
Kuruluşla ilgili tarihlerden hangisi esas alınırsa alınsın, 1927’deki kongrenin ikinci kongre olması gerekirken 1927 yılının basınına göre bu, “birinci kongre” idi. Örneğin Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi’nin yayımladığı Ayın Tarihi dergisinin, kongreye ayrılan Ekim 1927 tarihli 43. sayısında başlık “Cümhuriyet Halk Fırkası’nın İlk Kongresi” idi. Mustafa Kemal, kongrede partinin kuruluşunu A-RMCH’ye ve ilk kongreyi 1919 Sivas Kongresi’ne götürerek 15-24 Ekim 1927 kongresini “ikinci kongre” diye nitelediği ve derginin, bu konuşmayı satır satır yayımladığı halde başlığını bu şekilde bırakması ilginçti. Dahası, kongre zabıtlarına dair kitabın kapağında sadece “Cümhuriyet Halk Fırkası Büyük Kongresi 1927” yazarken, İsmet Paşa’nın, kongreyi “Efendiler, Cümhuriyet Halk Fırkası’nın ikinci büyük kongresi hitam bulmuştur,” diyerek kapattığı için; bu tarihten itibaren, bu kongre resmî tarih yazımına “İkinci kongre/kurultay” olarak geçmiş, 1931 Kongresi’nin zabıtları da CHF Üçüncü Büyük Kongresi başlığıyla yayımlanmıştı.
Bu kongrenin ilginç ayrıntılarını, günü geldiğinde hatırlatmak üzere, şimdilik noktayı koyalım...
Ayşe Hür
* * *
_________________________________