Kemal Can: İktidar geriledikçe daha da tahripkâr oluyor...
AKP’nin yıllara yayarak derinleştirdiği toplumsal kutuplaşma muhalefetin tabanını oluşturan kesimlerde de hüküm sürüyor. Bu da muhalefetin belli bir ortak hedef belirleyerek iktidara karşı alternatif yaratmasını epey zorlaştırıyor. Seçimlere yaklaşıldıkça iktidarın, muhalefet tabanına da yaydığı fay hatlarını kırmaya girişeceği düşünülüyor. Peki AKP-MHP bunu yapabilmek için ne tür araçlara sahip? İslamcı-Türkçü iktidar bloğuna karşı seküler-milliyetçilik bir alternatif olabilir mi? Bu “alternatif” ne tür tehlikeler barındırıyor? Seçim sath-ı mailinde Türkiye’yi neler bekliyor?
Türk milliyetçiliği üzerine araştırmalarıyla da bilinen gazeteci Kemal Can’a kulak veriyoruz… / İRFAN AKTAN
* *
Son günlerde artan konser yasakları, ırkçı saldırılar, tedavüle sokulan büyük bir planın parçası mı sizce?
Konser yasakları ve birtakım dini, ahlaki, milliyetçi reflekslere dayalı taassubun iki yüzü var. Bunun tepeden aşağıya doğru işleyen, bayağı organize, iktidar yanlısı odaklar tarafından köpürtülen, sosyal medya örgütlenmesini de kapsayan bir yüzü var elbette. Ama meseleye sadece iktidar ve onunla açık veya örtülü işbirliği içindeki odakların manipülasyonu olarak bakmak, karşı karşıya kaldığımız şeyi açıklamaya yetmiyor.
Meselenin diğer yüzünde ne var peki?
Bunun toplumsal zeminde başlayıp yukarıya doğru çıkan ve siyasal alanı etkileyen yönü de var. Türkiye’nin geçmişinde bunun çok sayıda örneği olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla iktidar ve çevresinin yarattığı ortamla birlikte, biraz kendiliğinden ama elbette mevcut siyasal iklimden de beslenerek ortaya çıkan ve çok tehlikeli dinamiklerin kapaklarının açılmasından söz ediyoruz.
İyi de neden bu dinamikler seçimlere yaklaşılmışken, ekonomik kriz derinleşmişken bir dalga gibi yükselmeye başladı?
İktidar hazır potansiyellerin kapağını son derece provokatif biçimde açarak bu dinamiklerin “kendiliğinden” de harekete geçmesini sağlıyor. Dolayısıyla iki dinamik aynı anda çalışıyor. Örneğin bir Kürt sanatçının konseri yasaklanıyor, sonra da bunun toplumsal zeminde tekrar yeni hamleler devreye giriyor. Mesela bazı fenomenler Alana dalıveriyor. İktidarın, toplumsal zemindeki bu etkileri mutlak bir biçimde ve tamamen yönettiğini söyleyemeyiz ama bunu yapmaya çalışıyor.
HER AÇIDAN ÇOK TEHLİKELİ BİR DÖNEMDEYİZ
Peki ekonomik krizle boğuşan bahse konu toplumsal kesimler neden anti-Kürtlüğe, iktidarın ekonomiyle ilgisi olmayan çeşitli hamlelerine bu kadar teşne?
Toplumda bu tür reaksiyonların karşılık bulabileceği, kriz ortamının da tetiklediği bir vasat ve yüksek gerilim hatları var. Maalesef muhalefet, henüz bu gerilimi giderebilecek bir ortaklık duygusu, güvenlikli zemin yaratabilmiş değil. O yüzden de bu tepki potansiyelleri iktidar tarafından manipüle edilebiliyor. Çünkü iktidar daha organize ve kontrolündeki çevreler de toplumda birikmiş gerilimi asıl problemden uzaktaki zayıf aktörlere yönlendirebiliyor. Muhalefet ise ekonomik krizden toplumsal gerilime kadar reaksiyonları toplayıp pozitif bir enerjiye çevirecek motivasyonu üretebilmiş değil. Toplumda sürekli bir değişim talebi oluşuyor ama bu talebin muhtevası, dayandığı kaynaklar, tepkiler henüz aynı çanakta toplanmış ve güçlü bir ortak potansiyel haline gelmiş görünmüyor. O yüzden de reaksiyon alanlarını belli ölçüde hâlâ iktidar yönetebiliyor. Bunun örneklerini 1930’larda Almanya’da, 1970’lerin sonunda Türkiye’de gördük.
Nasıl gördük?
Krizli, bunalımlı dönemlerde organize birtakım çevreler, toplumdaki rahatsızlık potansiyelini rahatlıkla başka hedeflere, örneğin azınlıklara, yabancılara, “kültürel elit” denen kesimlere, ahlaki çöküntü veya dış mihrak diye sunulan “düşmanlara” kanalize edebiliyor. Şu anda da bunun örneğiyle karşı karşıyayız. Yüksek gerilimin asıl odaklanması gerektiği alanlar uzaklaştırılıp gerilim sistemli bir müdahaleyle zayıf görülen kesimlere yönlendiriliyor. Aşağıdan gelen reaksiyon, yukarıdan gelen müdahaleyle yön değiştiriyor ve iktidar kendisini hedef olmaktan çıkarıyor. Bu ve her açıdan oldukça tehlikeli bir dönemdeyiz.
MÜLTECİ KARŞITLIĞI ASKERİ HAREKATİN SONUÇLARINA TABİ KILINIP BEKLENTİ YARATILABİLİR
Son dönemde artırılan anti-Kürt dalga mülteci düşmanlığıyla da buluşturulduğunda bahsettiğiniz tehlikenin boyutları daha da artıyor ama daha yakın zamana kadar mültecilik “kartını” iktidara karşı işlevselleştirmek isteyen bizatihi muhalefet ve CHP’ydi. CHP’liler iktidarı mülteci karşıtlığıyla sıkıştırmaya çalışırken, şimdi bu kartın tam da CHP’nin elinden alınıp iktidar ve çeperindeki odaklarca kullanıldığını söyleyebilir miyiz?
İktidar şu an bunu deniyor. Erdoğan’ın sığınmacıları
göndereceklerine dair beyanatı, ardından göndermeyeceklerine dair açıklaması,
bu konuyu tam olarak nasıl kullanacaklarını netleştirmediklerini gösteriyor
olabilir. Fakat önümüzdeki günlerde Kuzey Suriye’ye yönelik bir harekâtla
sığınmacıların gönderilmesi arasında bağ da kurulabilir. Böylece bazı toplum
katmanlarında yaygınlaşmış olan mülteci karşıtlığı, askeri bir harekâtın
sonuçlarına tâbi kılınarak yeni beklenti de yaratılabilir.
Peki iktidarın bunda muvaffak olması mümkün mü?
Sonucunu bilemeyiz ama bu yolu deneyebilir. Öte yandan bildiğimiz ve gördüğümüz bir şey var ki, iktidar kendisini tehdit eden sorunları kendisi açısından sorun olmaktan çıkarabiliyor. Gerçek sorunları manipüle ederek, bu sorunun kendisi üzerinde bir baskıya dönüşmesini imkânsız hale getirecek bir dağınıklık yaratıyor. Gerçek sorun çözülmüyor ve bu nedenle toplumdaki öfke büyüyor ama iktidar, yardımcı aktörlerin de doğrudan veya dolaylı desteğiyle bu öfkenin adresini değiştirebiliyor. Bunu defalarca başardıklarını söyleyebiliriz.
MUHALEFETİN İÇİNDE KÜRT SORUNU, GÖÇMEN MESELESİ, DEVLETİ
ALGILAMA BİÇİMİ GİBİ KONULARDA FAY HATLARI VAR
Bu sorun ortak muhalefet içinde de bazı kırıklıklar oluşturan fay hatları üzerinde cereyan ediyor. Kürt sorunu, göçmen meselesi, ekonomik kriz, kutuplaşma veya toplumsal kırılma ve devlet kapasitesinin yok edilmiş olması, Türkiye’nin en önemli sorunları. Eğitimden tarıma, sağlıktan bürokrasiye, yargıya kadar genişleyen, Weberyen anlamdaki devlet bürokrasisinin çözüldüğü bir sürecin içinde bu devasa sorunlar daha da derinleşiyor. Fakat muhalefet bu başlıkları, iktidarın yarattığı sorunlar bütünü olarak bir arada tutup ortak bir reaksiyon örgütleyemiyor.
Neden?
İdeolojik bir benzeşme mi?
Ekonomik kriz konusuna bakıldığında mesela, AKP ve MHP seçmeni benzer bir biçimde zamların sebebi olarak dış mihrakları görüyor. Şimdiye kadar geçici olacağı düşünülen milliyetçi-İslamcı alaşımın tabanda da çok derin bir karşılık yarattığı görülüyor.
Ama sürekli iktidar içi çatlaklardan söz ediliyor…
Oradaki çatlaklar daha çok çıkar çemberleri ile ilgili
çatışmalardan çıkıyor. Ama siyasal tercihler açısından mono-blok bir durum var.
Ayrıca iktidarın elinde başta devlet ve medya olmak üzere çok kuvvetli araçlar
bulunuyor. Dolayısıyla muhalefetin parçalı yapısına karşı iktidar cephesinin
daha bütünlüklü bir görünüm arzettiği söylenebilir. O yüzden de sorunların
sürdürülebilirliğini yönetebiliyor iktidar. Ama bu kabiliyetinin de giderek
azaldığını görüyoruz. Moda yorumla “oyunu hep Erdoğan kuruyor” deniyordu ya,
hayır, artık oyunu Erdoğan kurmuyor. Ama oyunu tamamen teslim etmiş de değil.
Neden?
İktidarın böylesi hamlelere başvurma ihtimali yüksektir. 2015’tekine benzer provokatif hamlelerle toplumu yeniden güvenlik kaygısına sıkıştırmak, bu şekilde kendi tabanını genişletmek değil ama var olanı tutmak isteyebilirler. Yani 2015’teki gibi oy oranını birden 7-8 puan artırabilecek bir tablodan ziyade, muhalefeti sıkıştırmak, sıkıntıya sokmak ve kendi tabanındaki çözülmeyi de durdurmak… Öte yandan AKP’den kopmuş ama başka taraflara da geçmemiş, ortada duran çok ciddi bir kararsızlar kitlesi var. Bunları da yeniden kazanmak için toplumu ekonomik krizden bile daha acil bir soruna, güvenlik kaygısına sıkıştıracak hamlelerde bulunabilir.
Ne tür hamleler olabilir bunlar?
Sınır ötesi askeri harekât zaten olasılık dahilinde. Fakat daha önce yapılan bu tür harekâtların oy değişikliği bağlamında çok etkili olmadığı biliniyor. Bununla birlikte AKP, özellikle dış politikada yeniden yakaladığına inandığı bazı pazarlık kozlarını kullanarak Suriye’nin kuzeyine doğru bir harekâta başka bir meseleyi daha ekleyerek yönelebilir.
İKTİDARIN YARATMAK İSTEDİĞİ İKLİMİN ARA STRATEJİ EVRESİNDE OLABİLİRİZ
Nasıl yani?
Mülteci düşmanlığı, Kürt karşıtı uygulamalar, HDP’nin kapatılması olasılığı, Rojava’ya harekât hazırlığı, paramilitarizasyon, ekonomik çöküntü… İktidarın tüm bu kriz kapılarını aynı anda yönetme kabiliyeti olmadığı düşünülüyor. Bir noktadan sonra iplerin tamamen elden kaçtığı ve toplumsal kutuplaşmanın daha da tehlikeli bir aşamaya evrildiği felaket senaryosu ne kadar ihtimal dışı?
Yükseltilen tansiyon, kontrolsüz potansiyel gerilim alanları
yaratıyor ve bu kaçınılmaz bir şey. Çok boyutlu bir kışkırtma projesi yürürlüğe
koyarsanız bütün ülkeyi kontrol edecek biçimde bunu yönetemezsiniz. Mutlaka
bunun içerisinde kontrolsüz bazı şeylerin ortaya çıkması mümkündür. Ama
açıkçası öyle bir kontrolsüz patlamadan çok, bu patlama ihtimalinin kullanılmak
istenebileceğini düşünüyorum. Şu anda iki ana tez var. Bunlardan birine göre
iktidar büyük bir kaos yaratıp seçimi erteleyecek veya yaptırmayacak. İkinci
teze göreyse iktidar büyük bir kaos yaratıp seçimi lehine çevirmeye çalışacak.
Ben ikinci teze daha yakınım. Çünkü dünyada AKP türü partilerin seçime
ihtiyaçları var. Bu tür rejimler,
sembolik de olsa seçime, seçimi referans göstermeye ihtiyaç duyarlar.
SANILANIN AKSİNE, GÖÇMEN KARŞITLIĞI İKTİDARI ÇOK DA ZORLAMIYOR
AKP’den kopmuş olan Gelecek ve DEVA gibi partiler bu alana
zaten pek girmiyorlar. HDP de mülteci karşıtlığından uzak duruyor. Ama İYİ
Parti ve CHP’nin de son zamanlarda ihtiyatlı davranmaya başladıklarını
görüyoruz. Mülteci karşıtlığının muhalefeti hareketlendirip motivasyonunu
yükseltecek temalardan biri olduğu fikri, biraz da dışarıdan birtakım telkin
çabalarının sonucu olarak CHP ve İYİ Parti’de gelişmiş gibi görünüyordu. Fakat
iktidar ve çeperindeki odakların bu alandaki provokatif hareketlerinin, CHP ve
İYİ Parti’nin bu konudaki ihtiyatını artırdığını gözlemlemek mümkün.
AKP GERİLEDİKÇE DAHA DA TAHRİPKAR OLUYOR
Bugün ezilenin yarın ezen olup olmayacağı nasıl
öngörülebilir ki?
MUHALEFET SİVRİLİKLERİ ALINMIŞ, ÇÖZÜM KAPASİTESİ DARALMIŞ BİR VASATI OLUŞTURUYOR
Neden?
Bir süredir AKP gitse de yerini alacak iktidarın yapısal bir
dönüşüme gitmeyeceği yönünde kaygılar var. Sizce bu kaygılar yersiz mi?
Maalesef iktidarın değişmesi için kurulan ittifaklarla
ortaya çıkan muhalefet, sivrilikleri alınmış, dolayısıyla çözüm kapasitesi de
daralmış bir vasatı oluşturuyor. Böylesi bir vasatın en azından kısa vadede çok
etkili sonuçlar alması kolay değil. Bu da bir karşı otoriterliğin ortaya
çıkması ihtimalini beraberinde getiriyor. Karşı otoriterlik ortaya çıkmasa
bile, etkisiz, yapısal dönüşümlere gitmemiş bir iktidar söz konusu olabilir.
Olası riskler içinde her iki ihtimal de var. O yüzden bu tartışmayı tam da
bugünden yapmamız gerekiyor. Hatta bu tartışmayı yapmak için epey geç bile
kaldık.
İKTİDAR KAYBEDERKEN KARŞISINDA DA BÜYÜK BİR CEPHE KURULMASINA ENGEL OLUYOR
Bazı sol çevreler dışında bu tartışma neden şimdiye kadar
yapılmadı?
Yani iktidar muhalefeti kendine benzeterek devamlılığına
anlam mı üretiyor?
HDP’NİN KAPATILMASI SEÇİM GÜVENLİĞİ AÇISINDAN CİDDİ
TEHDİTLERİ GÜNDEME GETİREBİLİR
Az önce iktidarın tabanını veya çeperini konsolide edebilecek çok fazla aracının kalmadığını söylemiştiniz. HDP’nin kapatılması, Suriye’ye yönelik bir askeri harekât, yeni bir anti-Kürt dalga iktidar tarafından kullanılabilecek güçlü araçlara dönüşebilir mi?
Tabii, sadece HDP’yi kapatmakla kalmayıp topyekûn, bir paket
olarak yeni bir dalga başlatılabilir. İçeride gerilim kışkırtmaları, dışarıda
buna eşlik edecek bir askeri harekât, kaçınılmaz bir biçimde muhalefete
yansıyacak ve muhalefet içindeki farklılıkları, ayrışma noktalarını daha da su
yüzüne çıkaracaktır. Ayrıca böylesi bir hamle, seçim güvenliği açısından da çok
ciddi tehditleri gündeme getirir. Özellikle de HDP’nin güçlü olduğu bölgelerde
böylesi bir hamle, iktidar açısından matematiksel operasyon imkanları
sağlayabilir. HDP’nin kapatılması halinde, muhalefetin bölge oylarının
güvenliğini nasıl sağlayacağını bilmiyoruz. Dolayısıyla iktidar böyle avantajlar elde edebileceğine inanıyor
olabilir.
MUHALEFET KENDİ ADAYLARINI KENDİ ELİYLE YIPRATIYOR
Seçimlere yaklaşıldıkça Erdoğan’ın karşısına kimin cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacağı tartışmaları da kızışıyor. Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz seyahati sırasında ve sonrasında takındığı tutum epey tepki topladı. Mansur Yavaş’ın ise en azından Kürtlerden destek alamayacağı biliniyor. Öne çıkan isim olarak da Kemal Kılıçdaroğlu görünüyor. Sizce seçimlerin kaderi kimin aday gösterileceğine mi bağlı?
Kimin aday olacağı önemli tabii. Bir kere muhalefetin motivasyonu
açısından bu çok önemli olacak. Ayrıca aday olacak kişinin, kazanması halinde
yeni iktidar bloğunu bir arada tutabilecek ve değişime öncülük yapabilecek bir
isim olması gerekiyor. Bu iki başlık konusunda Kılıçdaroğlu aday olduğunu
çeşitli çıkışlarla göstermeye çalışıyor. Fakat muhalefet cephesinde CHP’li aday
adayları üzerine yürütülen tartışmaların en büyük riski, aday adaylarının
negatif özellikleri üzerinden yürütülüyor olması. Neredeyse her adayın
destekçileri, kendi adaylarının neden daha iyi olduğunu söylemek yerine, diğer
aday adaylarının neden kötü olduğunu anlatmaya çalışıyor. Dolayısıyla muhalefet
kendi adaylarını kendi eliyle yıpratıyor. İktidar bundan gayet hoşnut.
Kaynak: +Gerçek
_________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder