14 Aralık 2019 Cumartesi

Elbette ‘özür diliyorum’ // Gerçekler acıtır, yüzleşme rahatlatır...



Elbette ‘özür diliyorum’ 






Diğer canlı türleri karşısında, insan türünün, kendini “en akıllı”, “en zeki” olarak tanımlayıp da, “kibirli” tutumunu sürdürmesinden sürekli rahatsızlık duymuşumdur. Türcülüğün, en az ‘cinsiyet ayrımcılığı’ ve ‘ırkçılık’ kadar tehlikeli olduğunu da her fırsatta vurguluyorum.  

Kendi türümün, başka türlere uyguladığı eziyet, işkence, zulüm ve soykırıma karşı çıkan biri olarak, tereddütsüz kendi türümden insanlara yönelik yapılanları kınayan ve en hafifinden ‘özür dileyen’ bildirinin ilk imzacıları arasında yer aldım. 



Tekrarlıyorum: Evet, 1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum...


* * *


Bildiriyi imzaladık imzalamasına da, devletin derinliklerinden destek alan  bir saldırı furyası da aldı başını gidiyor. Aleni yapılanların dışında özelimize gönderilen “küfür, tehdit, karalama, aşağılama” mesajları da oldukça kabarık. Meğer “özür dilenecek” bir şey yokmuş. Bu memleket hep “hoşgörü”yü barındırmış. Yakın tarihte gözlerimizin önünde gerçekleşen , Maraş Katliamını, Çorum katliamını, çok yenilerde de Sivas Katliamını yaratanlar ve onların uzantılarından bu ifadelerin gelmiş olması ise ayrıca düşündürücü.  


Konuyu TBMM’ye taşıyan Demokratik Toplum Partisi (DTP) Siirt Milletvekili Osman Özçelik’i de kutluyorum. Özçelik, Meclis kürsüsünden tepkiler arasında bakın neler söyledi: 

"Mardin, Derik'te hiçbir günahı olmayan bir sürü Ermeni öldürüldü. Çapulcular ve jandarma eliyle çoğu zaman kitlesel bazı öldürmeler de oldu. Çoğu zaman Ermeni insanlar arka arkaya sıraya konuyor ve tüfeğin gücünü sınamak için insanların göğsüne sıkıyorlardı...” “3 kıtaya hâkim bir imparatorluk nasıl kurulabilir? Hiç mi hata yapılmadı, acı çektirilmedi?.. Nerede 1 milyon Ermeni? Nereye gitti bu insanlar? Nerede milyonlarca Süryani? Bunların hepsi bildiğiniz şeyler. Nasıl unuttunuz?"

* * *




Devletin tüm kademelerinde ve esas olarak da toplumun vicdanı nezdinde ‘yüzleşmeye dönük’ tartıştırmayı başaran Www.ozurdiliyoruz.com sitesinin yayına geçmesinin ardından pek çok site de tam tersi yönden imza kampanyaları açtı.


 Tehdit dolu içerikle şahsıma da gönderilenTürk İntikam Birliği Teşkilatı” imzalı bir mesajdan öğrendiğim, “Ermeniler ve Kürtler Sürülsün” sitesinin kurulduğu bir ülkede “özür diliyoruz” kampanyasına gösterilen tepkiyi hem anlamak, hem de anlam verememek mümkün.

* * *



Bir belge olarak, gönderilen mesajın başlangıç bölümünü sizlerle de paylaşıyorum:

Ulu Gök Tanrı'nın adıyla oku! Ulu Gök Tanrı dileğimi kabul ve daim eyle! Ben Oğuz Boylu Bozkurt Soylu Türküm, yaşadığım ve sahibi olduğum devlet Türkiye Cumhuriyeti. Kutsal Türk Devleti’nin kurucusu ve asli unsuru olan ben, bu devleti Türklük ve Türkçülük esasları üzerine kurdum ve sonsuza kadar yaşatma inancında ve azmindeyim. Birinci vazifem, Ulu Başbuğ Atatürk tarafından Gençliğe hitabe de belirtilmiştir. Ben, Gençliğe hitabeden aldığım emirler doğrultusunda ülkemi iç ve dış düşmanlardan korumak için Ulu Başbuğ Atatürk’ün Bursa Nutkunda vurguladığı gibi ‘Elle, taşla, sopa ve silahla: nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır’ esasına bağlı kalacağım! Bu doğrultuda, Osmanlı’nın bize misafir olarak bıraktığı ülkemizin kamburu Ermeni ve Kürt artıklar, ülkemde istenmeyen misafir konumundadır! 

Devletimin kuruluşundan günümüze bu istenmeyen misafir konumunda olan Ermeniler ve Kürtlerin bu ülkeye verdikleri zararlar haddini çoktan aşmıştır. Ermenilerin başlattığı Özür diliyorum kampanyası verdikleri yüzlerce zararın sonuncusu olmuş bardağı taşırmıştır. Kürtlerin konumu Ermenilerden farksızdır...”
Tamamına yer vermediğim “tehdit” bildirisi şu cümleyle de bitiyor: “Ey Türk, Kutsal Türk Devleti'nin varlığını tehdit eden kangrenleşmiş, kopartılıp atılması gereken Ermeniler ve Kürtler, Türk topraklarının dışına sürülsün kampanyasına sen de katıl!..”  www.ermenivekurtlersurulsun.tr.cx  ve www.dusmanlarsurulsun.tr.cx









Yalçın Ergündoğan






[ Bu makale ilk olarak 23 Aralık 2008 tarihinde Sesonline.net internet gazetesinde yayınlanmıştır. ]






                             =============================




Gerçekler acıtır, yüzleşme rahatlatır...

Yüzleşme çoğu zaman insanı daha sağlıklı kılıyor. Bu yüzleşme, insanın kişisel tarihinde yaşadıklarıyla, gündelik hayatında karşılaştırdıklarıyla da olsa; sonucundaki ‘gerçeği bulma hali’, çok rahatlatıcı, hafifletici.  Üstelik hem fiziksel, hem de ruhsal açıdan. Hele, söz konusu olan, koca koca toplulukların, toplumların tarihiyle yüzleşmesi ise... 


Süreç hem çok sancılı, hem çok uzun olabiliyor. Kolay değil tabii, yıllarca ve yıllarca beyinlerin içine zerk edilerek pompalananın, ortaya çıkan gerçeklerle taban tabana zıt olmasının kişilerde yarattığı yıkım hali. Ama yaşanan geçici yıkımın ortaya çıkardığı ruh halinin, gerçeklerle yüzleşme sonunda yarattığı “arınma” ve hafifleme...


* * *

Merdiven kenarlıklarına dizilmiş yanan mumlar, duvarlara asılmış kırıma uğramış dönemin aydınlarının resimleri...  

24 Nisan 2009 günü, İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesince düzenlenen “Ermeni Aydınlar ve 24 Nisan 1915 / Tutuklandılar, Sürüldüler, Mezar Taşları Bile Olmadı” temalı etkinliğin yapıldığı Tophane’deki ‘Tütün Deposu Kültür Merkezi’nin daha merdivenlerini çıkarken yaşadığım duygu seli de bu ruh halinin yansıması gibiydi. 

Zorlu mücadelelerle bir “tabu” yıkılmış, bu topraklar üzerinde, aslında çok da uzun sayılmayacak bir süre önce yaşananlarla yüzleşme olanakları düne göre, biraz daha artmıştı sanki.

Neden tutuklanmışlardı, neden sürülmüşlerdi, neden bir mezar taşları bile yoktu? O zamanki nüfus yoğunluğu içinde büyük bir dilimi ifade eden 2 milyonluk bir toplulukken, bugün nasıl 50 bin kişi kaldılar?.. (İstanbul Patrikhanesi’nin 1913’te yaptığı nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu yaklaşık 2 milyondu. Cumhuriyet dönemine intikal eden ve 170 bini Anadolu'da, 130 bini İstanbul'da yaşayan Ermeni nüfusu 300 bindi.)

Hep sorulması aydınlanması gereken, tarihiyle yüzleşmezse insanı çok rahatsız eden sorular, sorular ve acıtan gerçekler!..

Yakın tarihi konusunda bu kadar ‘bilgisiz’ ve şişirilmiş yalan yanlış bilgilerle donatılmış bir toplum sağlıklı davranabilir mi?  Kaçımız, insan yaşamı için uzak, fakat toplumsal olaylar açısından çok da uzak sayılmayacak bir zaman diliminde yaşanan “1896, Osmanlı Bankası baskınını” biliyoruz mesela? Örnekler çoğaltılabilir. (Merak edenler, Attila Tuygan’ın Türkçe’ye çevirip, bizzat baskını yapan kişilerden biri olan  Garo’nun anılarından yayına hazırladığı Belge Yayınları’ndan çıkan “Osmanlı Bankası / Armen Garo'nun Anıları” kitabına başvurabilirler.)


ABD BAŞKANININ AĞZINA BAKMAK


Her yıl ABD başkanlarının ağzından “soykırım” tanımlaması çıkmasın diye milyarlarca dolarlık bütçelerle lobi şirketlerine ülkenin kaynakları peşkeş çekilen  24 Nisan’da gerçekte ne oldu peki?
Yüzleşme, merak etmekle başlar elbette...

Merak edenlerin ve gerçeklerle yüzleşmek isteyenlerin çoğalması için aşağıdaki satırları,  “Ermeni Aydınlar ve 24 Nisan 1915 / Tutuklandılar, Sürüldüler, Mezar Taşları Bile Olmadı” toplantısında Av. Eren Keskin’in yaptığı sunumdan aldım.

24 Nisan 1915 İstanbul tutuklamaları bir toplumun tüm maddi ve manevi varlığıyla birlikte imha edilmesi sürecinin başlangıcını simgeledi. 24 Nisan 1915’te İstanbul’da, zamanın Osmanlı toplumunun, sanat, edebiyat, düşünce ve kültür dünyasının en parlak temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 220 kişi tutuklandı. 


İlk önce Merkez Cezaevi olarak kullanılan Mehterhane’ye, ertesi gün Sarayburnu’na götürüldüler ve orada kendilerini bekleyen bir gemiye bindirildiler. Gemi onları Haydarpaşa tren istasyonuna götürdü. Oradan da Anadolu’nun içlerine doğru yola çıkarıldılar. Kendilerine, nereye götürüldüklerine ilişkin bir bilgi verilmedi. Geceyi Eskişehir’de geçirdikten sonra doğuya doğru yolculukları devam etti. Bir grup Ayaş’a, bir grup Çankırı’ya götürüldü. 
Ayaş’a götürülen 70 kişiden 58, Çankırı’ya gönderilen 150 kişiden 81’i öldürüldü...

Öldürülenler arasında, döneminin önde gelen entelektüelleri, eline kalemden başka silah almamış ve geriye bir mezar taşı bile bırakmadan yok olup giden şairler, yazarlar, gazeteciler, doktorlar, milletvekilleri vardı. 
Onların yalnızca Ermeni dili, kültürü, düşünce ve bilim dünyası için değil, o zamanın Osmanlı toplumu için de, bugün hepimizin dünyası için de bir kayıptır...”


* * *


Gerçekler acıtır, yüzleşme ise, rahatlatır... Yüzleşme, bir toplum ve o toplumun siyasi temsilcileri için, her yıl ABD başkanlarının ağzına bakıp “o kelimeyi” söylememesi için çırpınmaktan ve  dua etmekten daha alçaltıcı değildir....






Yalçın Ergündoğan




[ Bu makale ilk olarak 28 Nisan 2009 tarihinde Sesonline.net internet gazetesinde yayınlanmıştır. ] 




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZMİR'de ilk gösterim: Doğum gününde "Ahmed Arif'in Hasreti" belgeseli...

  İZMİR'de ilk gösterim: Doğum gününde "Ahmed Arif'in Hasreti" belgeseli... ✓ 21 Nisan Pazar günü yine Kültürpark'ın ...