15 Aralık 2019 Pazar

Bir İzmir yazısı...


Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı geçirdiğim doğduğum kente yılda bir kez de olsa gitmeye çalışıyorum. İnsan doğası gereği, yaşadığı dönemin kentini bulma arzusunu taşıyor hep. Yürüdüğü yolları, gezdiği dolaştığı mahalleleri, afiş yapıştırdığı sokakları, parkları. Yıllar sonra yeniden gittiğinde her şey yerli yerinde değilse bir burukluk taşıyor yüreği ister istemez. 
“Ben burada yaşmıştım” diye bir “iz” bırakmak istiyor ‘insan türü’
Doğası bu çünkü. 

Sevdiklerimle özlem gidermenin yanı sıra, ben de hep bu duygularla giderim doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım, sokaklarını yıllar yılı karış karış adımladığım kente...



Bu yılın hemen başında, ziyaret ve gezmek maksadıyla olmasa da gidip uzunca bir süre kaldığım İzmir’de benzer duygular yaşadım. 


[ Yaşam, saat ve takvim başlıklı yazımda o süreci anlatmıştım. İstanbul’da şubat ayı sonuna doğru geçirdiğim ani beyin kanamasının ardından, tedavi amaçlı İzmir’e (Ege Üniversitesi Tıp Fak.) gittim. Yaşama dönüşümü sağlayan "ameliyat" sonrası 2 aylık dönemi de, ailemin yanında İzmir’de geçirdim.]

Gidenler bilir, İzmir’e girerken sizleri yol kenarında kolonlar üstünde yükselmiş, demir filizleri sarkan, terk edilmiş beton yığınları karşılar. ‘İbretliktir’ bu görüntüler. Bilenler için Burhan Özfatura’nın (Anavatan) belediye başkanlığını yaptığı dönemlerin adeta simgesidirler. 


İzmirliler için kâbus dolu günlerdir o günler. Burhan Özfatura, başkanlığı döneminde bozulmuş olan kentin dokusunu biraz daha fazla bozabilmek için, şarkılara konu olmuş İzmir’in ‘Kordon Boyu’na göz dikmişti. 

Burhan Özfatura 
[1984’te ANAP'tan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. 1989 yılında CHP'li Yüksel Çakmur karşısında seçimi kaybetti. 1994 yılında ise; DYP'nin adayı olarak yeniden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.]

Kamu bütçesinden önemli paylar ayırarak denizin –ve tabii tarihin- üstünü örtmüş, kayalarla doldurmuştu. Bir “hızlı” otoyol yapma sevdasına tutulmuştu ki Özfatura, İzmirlilerin yıllar ve yıllar boyu "izler" taşıyan aşklarına, sevdalarına mekân olmuş güzelim Kordon’u bir çırpıda İzmirlilerin vergileriyle oluşan kamu kaynaklarını kullanarak yok etmeye çalışıyordu. Karşı görüşleri, eleştirileri hiç dinlemiyordu. İtirazlar, mahkeme kararları “vız” geliyordu Özfatura için. İktidardaydı çünkü. 
Sonunda seçimleri kaybetti ve gitti. 

Geride o pis beton yığınlarını, aralarından sarkan demir filizlerini bırakarak. 
Ardından seçilen yeni başkan Ahmet Piriştina, Özfatura’nın doldurduğunu boşaltamadı tabii. Dolgunun üstünü toprakla kaplayıp yeşillendirdi, eski görünümüne benzer bir hale getirdi. Yol kenarlarındaki beton yığınları ise, “ibretlik” duruyor.


* * *

İzmir şu an tam bir beton yığını görünümünde. Binalar birbirine yapışık, soluk alacak bir boşluk ve yeşil alanı ara ki bulasın. Yeşil İzmir’in yerinde yeller esiyor. 


Uzunca bir süre kaldığım bu son gidişimde, ayağa kalkıp dolaşabilir duruma geldiğimde biraz dolaştım İzmir’i. Yaşadığım yerlerde, sokaklarda aradım “iz”lerimi... Bulmak ne mümkün. Neyse ki, bir zamanlar okuduğum Alsancak’taki “Saint Joseph Lisesi” yerinde duruyor. 



Sınıflarımızın pencerelerinin baktığı yan sokaktaki “gevrek” (simit) fırını da yerinde. Aman ne sevindim. İzmir’i dolaşırken bana refakat eden kardeşim Yasemin’e ders sırasında burnumuza mis gibi kokan gevreklerden alabilmek için teneffüs saatini nasıl da zor beklediğimizi anlattım. 

Pencereden uzanıp fırıncı amcaya seslenişimizi, dumanı tüten “gevrekleri” yanında peynirle bizlere pencereden nasıl servis ettiğini. Ağzımız sulandı hemen fırına girdik ve gevreklerimizi aldık. Fırıncı amcayı da, “sağ” ve oğulları ile birlikte işinin başında görünce keyiflendik...

Haşlanmış yumurta ve Boyoz
Buna sevinmişken betona gömülmüş İzmir’in ortasında adeta bir ”yeşil” oksijen adası olarak kalmış Kültürpark’a, Kültürpark’ımıza da, bir o kadar üzüldük. 

İçinde adeta yolumuzu kaybettik. Her yer kazılmış, geçişler tahta perdelerle kapatılmış. Altı,üstüne getirilmiş. 

Aziz Kocaoğlu'nun ya da kimin ne hakkı var, tüm karşı çıkışlara kulakları tıkayıp, “Kültürpark"ın altını üstüne getirip “yeraltı otoparkı” yapacağım diye kamu paralarını çarçur etmeye. 

Son yeşil alanımızı, oksijenimizi, anılarımızı, sevdalarımızı, aşklarımızı, ağaçların arasında sarmaş dolaş olmuşluklarımızı, Kültürpark’ımızı Mahkeme kararlarına rağmen “ranta" feda etmeye kim nasıl kalkabiliyor? 

İşte mahkeme bir kez daha durdurdu icraatınızı. Nasıl geri getireceksiniz yıktıklarınızı, nasıl eski haline getireceksiniz kırdıklarınızı???








Yalçın Ergündoğan







[Bu makale ilk olarak 7 Temmuz 2007 tarihinde 

BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.] 





  














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZMİR'de ilk gösterim: Doğum gününde "Ahmed Arif'in Hasreti" belgeseli...

  İZMİR'de ilk gösterim: Doğum gününde "Ahmed Arif'in Hasreti" belgeseli... ✓ 21 Nisan Pazar günü yine Kültürpark'ın ...